İnsanoğlu, hayat boyunca bilinmezlikten korkar; ölüm ve ahiret hakkında merak içinde yaşar. Peki, kabir azabı gerçekten var mı? Din İşleri Yüksek Kurulu, bu soruya Kuran ve hadisler çerçevesinde yanıt verdi.
Kurul, kabir azabının, insan aklıyla doğrudan bilinemeyen fakat vahiy yoluyla sabit olan gaybî konulardan biri olduğunu belirtiyor. Kur’an-ı Kerim’de bazı ayetlerin (Mü’min, 40/46) işaret ettiği bu durum, sahih hadislerle de destekleniyor (Buhârî, Cenâiz, 86).
Ölümle birlikte başlayan ahiret hayatında, kabre konan kişiye Münker ve Nekir adında iki melek soru soruyor. İman ve iyi amelleri bulunan müminler soruları doğru cevaplayarak nimetler içinde karşılanıyor; kâfir ve münafıklar ise kabirde acı ve sıkıntı çekiyor. Hadislerde belirtildiği üzere, kabir, ahiret yolculuğunun ilk durağı ve buradaki durum, sonraki durakları da etkiliyor (Tirmizî, Zühd, 5 [2308]).
Din İşleri Yüksek Kurulu, Resûl-i Ekrem’in (s.a.s.) kabir azabından korunmak için Allah’a sıkça dua ettiğini hatırlatıyor. Bu durum, ölümden sonra insanın yaşayacağı farkın, iman ve amelle doğrudan bağlantılı olduğunu gösteriyor.
Kabir azabı konusu, yalnızca korku unsuru değil; müminleri iyi amellere yönlendiren bir hatırlatma olarak değerlendiriliyor. Uzmanlar, bu konuda bilinçlenmenin ve ölüme hazırlıklı olmanın önemine dikkat çekiyor.