Ahmet Hamdi Tanpınar’ın “Beş Şehir” adlı eserinde adeta bir geleceği tarif edercesine bahsettiği Erzurum ve Erzincan'ı bağlayan bir yerdeki enerji potansiyeli, sadece edebiyatın değil, bilim ve jeolojinin de gündemindeydi. Onun Tercan’daki petrol hayali, bilimsel araştırmalarla da desteklenmişti. 1933 yılında, Erzincan’ın Tercan ilçesine bağlı Pulk köyü civarında başlayan petrol aramaları, Türkiye'nin enerji tarihine adını yazdırabilecek bir dönüm noktası olabilirdi.

Amerikalı jeolog Sidney Paige’ten, Irak Petrol Kumpanyası’na, Hollandalı Roothan’dan İtalyan uzmanlara kadar birçok uluslararası isim bölgeye akın etti. Yüzeyde görülen petrol izleri, güçlü kokular, aktif fay hatlarına bağlı sızıntılar... Her şey, bir enerji rezervinin işaretini veriyordu. Ancak iş sadece bilimsel tespitlerle bitmedi.

1950’li yıllarda Türk mühendislerin raporları da aynı emareleri doğruladı. 1960’larda MTA'nın çalışmaları Erzurum-Erzincan havzasının önemli bir hidrokarbon potansiyeli taşıdığını tekrar gündeme getirdi. Ama açılan sondaj kuyuları betonla kapatıldı, rafineriler yerine sessizlik kuruldu.

Peki neden?

Cevap; uzun vadeli enerji politikalarının eksikliği, yerli uzman ve teknoloji yetersizliği ve siyasi-bürokratik engellerde yatıyor. Osmanlı’dan Cumhuriyet’e taşınan hantallık, girişimciliği baltaladı. 2000’li yıllarda yapılan yasa değişiklikleriyle umutlar yeniden yeşerse de, bu potansiyel yine kağıt üstünde kaldı.

Bugün geldiğimiz noktada, Pulk ve çevresi sadece geçmişin bir arama hatırası değil, geleceğin enerji fırsatıdır. Hem fosil yakıtlar hem de güneş ve rüzgar gibi yenilenebilir kaynaklar açısından Erzincan hâlâ keşfedilmeyi bekliyor.

Ama asıl soru şu:
“Bu topraklarda gerçekten petrol varsa, neden bugün hâlâ o kuyular kapalı?”

Kaynak; dergipark

Muhabir: Merve Kiraz