Meksika'nın güneyindeki Oaxaca Vadisi'nde, görkemli bir tepenin zirvesine kurulu Monte Albán antik kenti, yüzyıllar boyunca Zapotek uygarlığının kalbi oldu. Bu etkileyici arkeolojik alanda yer alan taş rölyefler, sadece sanatsal birer eser değil, aynı zamanda bir medeniyetin dünya görüşünün ve inanç sisteminin sessiz tanıkları olarak dikkat çekiyor.

Monte Albán, M.Ö. 500 ile M.S. 750 yılları arasında Zapoteklerin politik, dini ve kültürel merkeziydi. Şehir, etkileyici mimarisi ve planlı yerleşimiyle, antik çağlarda Orta Amerika’nın en gelişmiş kentlerinden biri olarak kabul ediliyor. Ancak kentin belki de en etkileyici yönü, tapınakların, sarayların ve törensel alanların duvarlarına işlenmiş taş rölyeflerde saklı.

Bu rölyefler, özellikle aşınmış kireçtaşına oyulmuş figüratif ve geometrik desenlerle dikkat çekiyor. Kimileri tanrıları, liderleri veya ritüel sahnelerini betimlerken; kimileri ise bilinmeyen semboller ve yazıtlarla dolu. Arkeologlar, bu figürlerin bazılarını mahkûmlar ya da törenlerde kurban edilen kişiler olarak yorumluyor. Ancak tüm anlamlar hâlâ tam olarak çözülebilmiş değil.

Zapotek taş ustaları, bu rölyefleri sadece estetik kaygılarla değil, aynı zamanda kozmolojik ve törensel amaçlarla üretmişti. Her bir oyma, bir ritüelin parçası, bir tanrıya adanmış bir nişane veya bir tarihi olayın görsel kaydı olabilirdi. Bu da Monte Albán’ı yalnızca bir şehir değil, aynı zamanda kutsal bir anlatının merkezi haline getiriyor.

Yüzyıllar boyunca doğanın sert koşullarına direnen bu eserler, Zapoteklerin hem taş işçiliğindeki ustalığını hem de doğa ile kurdukları derin ilişkiyi yansıtıyor. Güneşin yumuşak ışığında şekillenen bu taş yüzeyler, adeta zamanı yavaşlatıyor ve ziyaretçilerine kayıp bir uygarlığın ruhunu hissettiriyor.

Bugün Monte Albán, UNESCO Dünya Mirası Listesi'nde yer almakta ve her yıl binlerce ziyaretçiyi ağırlamakta. Ancak taş rölyeflerin hikâyesi, sadece görsel bir hayranlıkla sınırlı değil. Onlar, Zapotek kültürünün hâlâ çözülememiş dilinde yankılanan sessiz birer anlatıcı olarak, geçmişin karanlık dehlizlerinden bugüne uzanan bir köprü kuruyor.

Monte Albán’ı ziyaret edenler için bu taş figürler, sadece antik bir kentin kalıntısı değil; aynı zamanda insanlık tarihinin unutulmuş ama hâlâ konuşan bir parçası.

Muhabir: Merve Kiraz