Tarih yazımı yeniden şekilleniyor. Son yıllarda yapılan arkeolojik ve genetik araştırmalar, Türk milletinin tarih sahnesine yalnızca Göktürklerle çıkmadığını, aksine binlerce yıllık köklü bir geçmişe sahip olduğunu gösteriyor. Uzmanlar, Kimmerler, Hsiung-Nu’lar (Hunlar), İskitler ve Massagetler gibi halkların Türk kimliğinin oluşumunda temel rol oynadığını vurguluyor.
Unutulmuş Kurucu Halk: Kimmerler
MÖ 12. yüzyıldan itibaren Karadeniz’in kuzeyinden Anadolu içlerine kadar ilerleyen Kimmerler, antik kaynaklarda savaşçı bir göçebe toplum olarak tanımlanıyor. Ancak yeni yorumlara göre, bu halk sadece bir işgalci değil; bozkır kültürünü Mezopotamya’ya taşıyan erken dönem proto-Türk unsurlar barındıran bir topluluktu. Özellikle atlı yaşam tarzları ve kurgan tipi mezarları, bugünkü Türk kültürünün arkaik izlerini taşıyor.
Uzak Doğu’dan Gelen Ses: Hsiung-Nu’lar
Çin’in kuzeyinde MÖ 3. yüzyılda yükselen Hsiung-Nu (Xiongnu) kavmi, Türk tarihinin en tartışmalı ama en kadim halklarından biri olarak görülüyor. Çinli tarihçi Sima Qian’ın “Shi Ji” adlı eserinde geniş yer verdiği bu topluluk, bazı Batılı tarihçilere göre erken Türk halklarının atasıydı. Bizans kaynaklarında Hunların “eski Sakalar” olarak tanımlanması da bu bağın sadece kültürel değil, tarihsel olduğunu ortaya koyuyor.
Bilim Türklerin İzini Sürüyor
Ivolga Kalesi gibi Hsiung-Nu yerleşimlerinde yapılan kazılar, bozkır savaş taktiklerini ve savunma mimarisini gün yüzüne çıkarırken, kurgan mezarlarında bulunan at kemikleri ve runik benzeri semboller, kültürel sürekliliği gözler önüne seriyor. Linzi bölgesindeki DNA analizleri ise Hsiung-Nu’lar ile hem Hunlar hem de modern Türk toplulukları arasında genetik bağlar kuruyor.
Dil, Kültür ve Kimlik Arasındaki Köprü
Kanadalı sinolog Pulleyblank başta olmak üzere bazı dilbilimciler, Hsiung-Nu dilinin Proto-Türkçeye yapısal açıdan benzediğini savunuyor. Bu görüş, dilin de tarihsel sürekliliğin bir diğer güçlü kanıtı olduğunu ortaya koyuyor.
Tarih Yazımında İdeolojik Sapmalar
Uzmanlar, bugüne dek Türk tarihinin dar bir çerçevede değerlendirilmesini, Batı ve Doğu merkezli ideolojik tarih anlayışlarına bağlıyor. Latin ve Pers merkezli yaklaşımlar, Türklerin özgün kültürünü görmezden gelerek, ya başka uygarlıklara mal etmiş ya da yok saymıştır.
Binlerce Yıllık Bir Kültürel Miras
Türklerin tarih sahnesine çıkışı Göktürkler ya da Orhun Yazıtları’yla başlamıyor. İskitler, Sakalar, Kimmerler, Massagetler ve Hsiung-Nu’lar gibi halklar aracılığıyla izlenen bu tarih, MÖ 2. binyıla kadar uzanıyor. Günümüzde pek çok akademik çevre bu köklü geçmişi göz ardı etse de, arkeoloji, dilbilim ve genetik bilimleri Türklerin insanlık tarihindeki öncü rolünü her geçen gün daha net biçimde ortaya koyuyor.