İnsan olarak birbirimize, sadece insan olduğumuz için değer vermeyi ne ara unuttuk? Görgü, nezaket ve içtenlik, yerini statüye, gösterişe ve şekilciliğe bıraktı. Bugün yaşadığımız toplumsal çöküşü, asırlar öncesinden ustalıkla özetleyen bir Nasreddin Hoca hikayesi adeta alarm veriyor. Toplumun öze değil, görüntüye kıymet verdiği bir dönemde yaşıyoruz. Bu değişim o kadar derinleşti ki, artık insanların değeri iç dünyalarıyla değil; giyimleriyle, sosyal statüleriyle, sahip olduklarıyla ölçülüyor. Halbuki yıllar önce Nasreddin Hoca, bu zaafımızı çok net bir dille ortaya koymuştu:

"Akşehir’in beyleri Nasreddin Hoca’yı yemeğe davet etmişler. Hoca davete, günlük kıyafetiyle katılmış. Katılmış ama ne hoş geldin diyen var, ne de sefa getirdin diyen... Herkes allı pullu kıyafet giyenlere hürmet ediyormuş. Hoca bir koşu evine giderek sandıktaki işlemeli kürkünü giyip yemeğe geri dönmüş. Az evvel hoş geldin bile demeyenler, önünde yerlere kadar eğilmişler, yere göğe sığdıramayıp başköşeye oturtmuşlar. Kuzunun en hasını önüne koymuşlar. Herkes Hoca’nın yemeğe başlamasını bekliyormuş. Hoca, bir taraftan kürkünün kolunu sofrada sallamaya, bir taraftan da “Ye kürküm ye, ye kürküm ye!” demeye başlamış. – İlahi Hoca, demişler, kürkün yemek yediğini kim görmüş? Hoca taşı gediğine koymakta gecikmemiş: – Kürksüz adamdan sayılmadık… İtibarı o gördü, yemeği de o yesin."

Bu fıkra, aslında bugünün insan ilişkilerinin kısa bir özeti. Kim olduğunuz değil, ne giydiğiniz; neye sahip olduğunuz konuşuluyor artık. Oysa gerçek değer; nezakette, saygıda, karakterde gizlidir.

Uzmanlar uyarıyor:

Hümanist değerlerin, yani insana insan olduğu için kıymet verilmesi gerektiğinin hatırlatılması, sosyal hayatın sağlığı açısından hayati. Görgü kuralları, empati ve adab-ı muaşeret gibi kavramlar, sadece bireysel değil toplumsal huzur için de vazgeçilmez. Bu erdemlerin, yeniden günlük hayatın bir parçası haline getirilmesi gerekiyor.

Muhabir: Yasemin Dülgeroglu