Büyük Erzincan depreminin 74. Yıldönümündeyiz. Erzincanımız, 26 aralığı, 27 aralığa bağlayan gece yarısı, izleri hala silinemiyen deprem felaketiyle karşılaştı.
            7.9 şiddetindeki deprem kış ortasında Erzincan’ı yerle bir etti. Erzincan insanı felaketlerin en dayanılmazı, en acısı ile karşı karşıya geldi. Canından, malından oldu, tabiri caizse yurdu yuvası dağıldı. Tam anlamıyla bir facia yaşandı.
            Depremde sadece şehir merkezinde 15 bin insanımız can verdi. Depremin etki alanındaki yerleşim yerlerindeki kayıplarla birlikte can kaybı 40 bin’i aştı. Ve binlerce yaralı ve sakat insan.
            Düşününüz ki; kış ortasında koskoca şehir yerle bir olmuş. İnsanlar enkaz yığınları altında can çekişiyor. Herkes kendi derdine düşmüş. Kimsenin kimseye yardım edecek hali yok. Çünkü evi yıkılmayan can kaybı olmayan aile yok.
            Depremin bir enkaz yığını haline getirdiği binalarda; devrilen sobalarda yangınlar çıkmış. Depremden canını kurtaranlar, yangından kurtulamıyor. Evlerinde sıkışıp kalan insanlar cayır cayır yanıyor.
            Depremin ortaya çıkardığı sıkıntıyı; sağ kalanlar bu kez soğuktan korunmanın yollarını arıyor. Eli, ayağı tutanlar, çoluk çocuklarını soğuktan korumak için enkaz altından yatak, yorgan, halı kilim çıkarma gayretinde.
            Ve deprem şehitleri; üstüyle başıyla, bir kaçı bir mezara konularak toprağa veriliyor.
            Kısacası, Erzincan tabiri caizse adeta bir mahşer günü yaşıyordu.
            Bu ne büyük bir faciadır. Nasıl dayanılmaz acı ve ızdıraptır. Ve bütün bu acılar, ızdırapları, yaşamıştır Erzincan insanı.
            O yılların imkanları içerisinde; öyle bir kaç saatlik bir zamanda, Erzincan’a iş makinası gelmesi mümkün değil. Askeri birliklerin kazma kürekle yaptığı kurtarma gayreti ise tümü ile yıkılan bir şehir için elbette yeterli olamıyor.
            Depremden canlarını kurtaran insanlar elleri ile toprağı kazarak ya anasını, babasını, yada evladını kurtarma gayretinde.
            Depremden yaralı olarak çıkabilenlerin durumu ise ayrı bir sorun. Kısa sürede sağlık kurumlarına ulaştırabilmek mümkün değil. Esasen yeterli sağlık ekibide yok. Herkes kendi yarasını kendi sarmak durumunda.
            Kış ortasında aç ve açıkta kalmış. Canını, malını, mülkünü kaybetmiş. Çaresizlik içindeki bağrı yanık, gözü yaşlı Erzincan insanını; Karavagonlara doldurup gurbet ellere götürdüler. Bir kaç ailenin birlikte doldurulduğu Karavagonlarda, soğuktan donmamak için yataklara, yorganlara sarıldığımızı, vagon içinde ateş yakarak ısınmaya çalıştığımızı halen hatırlarım. Işte o günün koşulları içinde böylesine zorluklarla, Erzincan insanı çeşitli yörelere dağıtıldı.
            Ne varki; kolay değildi, ana, baba yurdundan, toprağa verdiği canından, ciğerinden ayrı kalmak, zor geliyordu felaketzede Erzincan insanına gurbet elleri. Onun içindir ki; 1941 yazından itibaren, Erzincan’a dönüş başladı. Yurdun çeşitli yörelerinde iskan edilen Erzincanlılar; yavaş yavaş Erzincan’a dönmekten kendilerini alamadılar. Oysa Erzincan’daki durum hiçte iç açıcı değildi. Dönenlerin iskan edileceği, Kızılay pavyonları bile, henüz tamamlanmamıştı.
ÇADIR HAYATI VE ÇEKİLEN ÇİLELER
O nedenle önce “Çadır Hayatı” yaşandı. Erzincan insanı, tarlalar üzerine kurulmuş çadırlarda, hayatlarını idame ettirmeye çalıştı. Binbir türlü, zorluk ve sıkıntıyla karşılaştı. Çile çekti.
İstimlak edilen yeni bir arazi üzerinde yeni bir şehir kurulması planlandı. Yeni Erzincan kuruluncaya kadar, felaketzedeler için geçici bir yerleşim yeri oluşturuldu. Bu gün varlığı halen devam eden Kızılay mahallesi ile, ıslah edilen Çarşı ve Taksim mahallesi, o zamanki adıyla “Muvakkat Şehir”’den kalmıştır.
1945’lerden itibaren inşaatına başlanan ve Romanya’dan ithal edilen prafabrik, depreme dayanıklı konutlardan oluşan “kurma evler” gerçekleşti. Şehrin resmi binalarını devlet yaptırdı. Şehirdeki konut ve işyerlerini ise vatandaşlar yaptı. Yapılırkende, depremede dayanıklı olacağı Kabul ediliyordu. Lakin hiçte öyle olmadı. Yeni Erzincan şehri 13 Mart 1992 depreminde yeniden ağır hasar gördü. İşyerleri, konutlar, resmi binalar yıkıldı. Can ve mal kayıpları meydana geldi.
13 Mart 1992 depreminden sonra yeniden yapılanan Erzincan’daki binaların depreme dayanıklı olarak inşa edildiği kabul ediliyor. O nedenle umuluyorki depremler Erzincan’a artık ağır hasar, büyük ölçüde can kayıpları vermiyecek. Denilebilirki son iki ağır hasarlı depremi yaşadıktan sonradırki, depremlerden ders almak mümkün oldu. Ve depreme karşı hazırlıklı olmak için gerekli önlemler alınmaya başladı. Bunun son örneği Erzincan’da kurulmasına karar verilen Bölgesel Lojistik Afet  Deposudur.
Depremlerde hayatını kaybeden hemşehrilerimize rahmet diliyoruz. Ve Allah’ın  Erzincan’ı bir daha felaketlerle karşılaştırmaması için dua ediyoruz.