Yerel televizyon kanallarımızdan “ERT” de yayınlanan “Diyalektik” programının yapımcısı Sayın Hüseyin Aslan telefonla aradılar. Erzincan’ın “Fırsat ve Riskleri” konulu bir program tasarlamışlar. Sayın Aslan’ın programlarına daha önce katılmıştım. İşi bilen iyi bir yönetici. İlk programında benim heyecanımı hissetmiş olmalı ki, pozitif enerji vererek evinde ağırlıyormuş rahatlığı vermeye çalışmıştı. Bu defaki programlarına günlerim uymadığı için üzülerek katılamayacağımı belirttim. Kendisinden bir kez daha özür diliyorum.
         En önemlisi ise Sayın Aslan’ın açtığı, kentin “Fırsat ve Riskleri” penceresinden bakabildiğimizde, Erzincan için çok verimli programların, ufuk açıcı fikirlerin, vizyon belirleyecek tartışmaların olacağıdır. Bu pencereyi ne kadar açabilirsek, Erzincan ayağını yere o kadar sağlam basacaktır. Bizlerde yazılarımızla, açılan bu pencereden, Erzincan için yol haritalarının belirleneceği uzun soluklu tartışmaları başlatabiliriz.
         ERZİNCAN’IN EN BÜYÜK RİSKİ
         Geçtiğimiz hafta 1939 Erzincan Depremi’nin yıl dönümüydü.
         Erzincan için bundan daha büyük risk ne olabilir ki?
         Deprem öldürmez bina öldürür, sağlam konut yapalım, depremle yaşamaya alışalım, mobilyaları sabitleyelim… Bu ve benzeri çözümlerle alakalı söylenmeyen söz yazılmayan konu kalmadı.
          Gelinen noktada mühendislik tedbirleri kentimiz için çok fazla anlam ifade etmiyor. Teknolojik imkânlarla her engeli aşamıyorsunuz. Bugüne kadar yapı kalitesiyle ilgili çok yazdık; iki kattan fazla olmasın, balkonları gömelim, inşaat alanını artırmayalım, alternatif ulaşım, yollarımız geniş olsun, özellikle deprem anında ihtiyaç hissedeceğimiz yeşil alanları, parkları büyük tutalım vs.
          Olmuyor, olmuyor, olmuyor…
          Yanlışın üzerine doğruyu koyamıyorsunuz.
          Erzincan’ın meselesi sadece yapı değil, yerleştiği alandır.
          Sağlam bir zeminden sonra ancak oturup yapı üzerine konuşabiliriz.
          Kabul edelim,
        Bu yorgun ovanın Erzincan’ı uzun süre taşıması mümkün gözükmüyor, er ya da geç şehrin kurulduğu bu ova bir gün çökecektir. Bu nedenle Erzincan’ın büyük bir iştahla abandığı ovayı yavaş yavaş boşaltması gerekmektedir.
         Dörtyol’dan aşağı imar konusunda cimri davranarak yeniden bir kent planlaması yapmalıyız. Yani, şehri yamaçlara doğru iteklemeliyiz.
          ERZİNCAN’I YUKARILARA TAŞIYALIM
          Ovayı kurtarmak, Erzincan’ı yüksek kotlara taşımak… Esentepe, Kırklar yani Keşişlerin Etekleri. Jeolojik etütlere göre Munzur’un Yamaçları, ama bunu yapamayacağımıza göre, Kuzey Yamaçları tercihimiz. Herhangi bir depremde tabii ki buralarda sarsılacaktır, ama ova kadar yıkıcı olmayacaktır.
         Zaman içerisinde, öncelikle kullanımı yoğun olan binalar ve merkezler, deprem riski az olan alanlara çıkarılmalı, ikincil durumdaki yapılar daha sonra. Özellikle de Hastanelerin yer seçimi. Herhangi bir depremde kentin öncelikli kullanım alanları yıkıldığı takdirde, yaraları sarmak ve kentin kendini toparlaması uzun zaman almaktadır. 1992 depremi buna örnektir.
         ÖZETLE;
         Erzincan’da atacağımız her adımı deprem riskini düşünerek atmalıyız. Şehrimizi depremden kurtarmak istiyorsak eğer.