İslâm dini müslümanların evlenip yuva kurmalarına büyük önem verir. Kur’ân-ı Kerîm’de, “Size onlar sayesinde veya onlarla huzur ve sükûnete ermeniz için kendi cinsinizden eşler yaratması ve aranızda sevgi ve merhamet halketmesi O’nun kudretinin alâmetlerindendir. Bunda düşünen bir topluluk için işaretler vardır” (er-Rûm 30/21) denmiştir. Bir başka âyet-i kerîmede, “Sizden bekâr olan kimseleri, köle ve câriyelerinizden uygun olanları evlendiriniz. Eğer onlar fakir iseler Allah fazlından onları zenginleştirecektir. Allah (imkânları ve rahmeti) geniş ve (her şeyi) bilendir” (en-Nûr 24/32) buyurulmuştur.
 
Hz. Peygamber de muhtelif hadislerinde müslümanları evlenmeye teşvik etmiştir. Meselâ bir hadîs-i şerifinde, “Ey gençler sizden evlenmeye güç yetirenler evlensin” (Buhârî, “Nikâh”, 3; Müslim, “Nikâh”, 1) buyurmuş, bir başka hadisinde kezâ, “Peygamberlerin dört sünneti vardır” demiş ve dördüncü olarak evlenmeyi saymıştır (Tirmizî, “Nikâh”, 1; Müsned, V, 421). Bu meâlde birçok âyet ve hadis zikredilebilir.
 
Bütün bunlar İslâm’ın genel yaklaşımının kadınla erkeğin birbirinden uzak durması değil, Allah tarafından konulan sınırlar çerçevesinde bir arada yaşanması olduğunu göstermektedir. Allah tarafından konulan sınırlar derken meşrû bir nikâh ilişkisi kastedilmektedir. Bu yönüyle İslâm dini mümkün olduğunca kadınlardan uzak durmayı ve bekâr kalmayı öğütleyen ve ruhbanlığı en büyük dindarlık olarak takdim eden Hıristiyanlık’tan ayrılmaktadır. Allah Teâlâ yukarıda meâli verilen âyet-i kerîmede kadın ve erkeğin birbiri için yaratıldığını ve bu tür bir yaratılışın Allah’ın kullarına bir lutfu olduğunu bildirmektedir. Bu kadın ve erkeğin birbirinden uzak olmasının değil sağlıklı ve temiz bir zeminde beraber olmasının fıtrata daha uygun olduğunu göstermektedir. Bu en güzel şekilde evlenme ile mümkün olmaktadır. Öte yandan sağlıklı nesiller elde etmek ancak bu nesillerin bir evlilik içinde meydana gelmesi ve anne babanın müşterek ilgi ve sorumluluğu altında büyütülmesi ile mümkündür. Böyle bir birliktelik içinde meydana gelmeyen çocuklar gerek sosyal gerek psikolojik gerekse ahlâkî bakımdan daha problemli olmaktadır. Ayrıca toplumsal ahlâkın korunmasında da kadın-erkek ilişkilerinin bir evlilik zeminine dayanmasının büyük önemi vardır. Evlenmenin mümkün olmadığı çoğu durumda kadın ve erkekler birbirlerinden uzak durmamakta, sadece ilişkilerini gayri meşrû zeminlerde sürdürmekte veya normal olmayan ilişki yollarına sürüklenmektedir. (Diyanet İlmihali, c.2, s.223 vd.)
 
 
      SEVİLMEYEN HELAL: BOŞANMA
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) bir Hadis-i Şeriflerinde: “Yüce Allah’ın en sevmediği helal boşamaktır”(Ebu Davud; Fi Kerahiyeti’t-talak,1863)buyurmaktadır. Bazen halledilebilecek olan meseleler büyütülmekte, gurur ve kibirden dolayı geri adım atılmamakta ve yuvalar dağılmaktadır. Ancak bütün çabalara rağmen taraflar arasında anlaşma sağlanamamışsa kalben ve bedenen uzaklaşıp ayrılan karı kocanın boşanmasına da izin verilmiştir. Sonuç olarak ise Yaratanın en muhteşem nimetlerinden olan ve varlığının delili olarak vasıflandırdığı, kalplere yerleştirilen sevgi ve merhamet pınarı kurumuş, çocukların ilgi ve ihtiyaç kaynağı olan aile okulu yıkılmış, toplumun ise, tomurcuklar açan gülfidanı kurumuş olur. Kurulan evlilik müesseselerinin mutluluk üzere bina edilmesi ve boşanmaların önlenmesi ancak; Yüce Allah’ın bizlere göndermiş olduğu, dünya ve ahiret mutluluğunun rehberi olan Kutsal Kitabımız Kur’an’ın hükümlerini dikkate alıp, bu ölçüler çerçevesinde yasam sürmekle mümkün olacaktır. Buna bağlı olarak eşler;  sabır, şükür sorumluluk, kanaatkârlık, saygı, hoşgörü ve hakka riayet gibi erdemlere de sahip olarak evliliğin devamı için gereken gayreti göstermelidirler. (Tarsus Müftülüğü, 07.09.2012 tarihli hutbesinden)
 
 
BOŞANMAYLA İLGİLİ MERAK EDİLENLER
Evli bir kadın, eşinden boşanmadan başka bir erkekle evlenebilir mi?
Nikah, evlenme ehliyetine sahip ve aralarında evlenmelerine dinen bir engel bulunmayan bir kadınla bir erkeğin, şahitler huzurunda evlenme hususunda karşılıklı rızalarını beyan etmelerinden ibaret bir sözleşmedir.
Böyle usulüne uygun bir nikahla evlenmiş olan bir kadın, evlendiği erkeğin kendisini boşaması veya ölümü gibi bir sebeple usulüne göre ayrılmadıkça, başka bir erkekle evlenemez (İbn Abidin, Reddu’l-muhtar, III, 29, İstanbul 1984; Vehbe Zuhayli, el-Fıkhu’l-İslami ve Edilletuhu, VII, 147, Dımaşk, 1985). Konu ile ilgili ayette şöyle buyrulmaktadır: “ (Savaş esiri olarak) sahip olduklarınız hariç, evli kadınlar (da size) haram kılındı. (Bunlar) üzerinize Allah’ın emri olarak yazılmıştır.” (Nisa, 4/24). Bu konuda özellikle iddet meselesine dikkat edilmesi gerekir. Şöyle ki; boşanma, evliliğin feshi ve ölüm gibi bir sebeple evliliğin sona ermesi durumunda, kadının yeni bir evlilik yapmadan önce iddet beklemesi gerekir.
‘Boşarım’ demekle boşanma meydana gelir mi?
Boşama, yetkili kişi veya kurumun kesin kararı ve bu kararın yoruma açık olmayacak açık sözlerle ifadesiyle olur.
Türkçede geniş zaman için kullanılan “Boşarım” sözü bu nitelikte olmayıp boşama vadidir. Dolayısıyla bu sözle boşama meydana gelmez.
Boşama, kişin eşine söylediği “Boşsun”, “Boş ol”, “Boşadım” veya “Karım boştur” gibi boşama iradesini ortaya koyan “şimdiki veya geçmiş zamanlı” ifadelerle ya da mahkemenin kararıyla gerçekleşir (Merğinani, el-Hidaye, I, 230; İbn Kudame, el-Muğni, VII, 303).
İddet nedir? Boşanan veya kocası ölen kadınların başka bir erkekle evlenebilmek için beklemeleri gereken iddet süresi ne kadardır?
Herhangi bir sebeple adet görmeyenler ise, üç ay süreyle iddet beklerler. “Kadınlarınızdan adetten kesilmiş olanlarla, henüz adet görmeyenler hususunda tereddüt ederseniz, onların bekleme süresi üç aydır.” (Talak, 65/4).
Evlilik erkeğin ölümü ile sona ermiş ve kadın da hamile değilse, iddet süresi dört ay on gündür. “İçinizden ölenlerin geride bıraktıkları eşleri, kendi kendilerine dört ay on gün (iddet) beklerler.” (Bakara, 2/234)
Evlilik ne şekilde sona ererse ersin, hamile olan kadının iddeti, doğum yapıncaya kadardır; doğum yapmasıyla iddeti sona erer. “Hamile olanların bekleme süresi ise, doğum yapmalarıyla sona erer.” (Talak, 65/4)
İddet beklemenin başlangıcı, tarafların fiilen birbirlerinden ayrı kaldıkları an değil, boşamanın veya ölümün gerçekleştiği andır.
İddet beklemekte olan bir kadının başka biri ile nikahlanmasının haram olmasının hikmeti, kendisinde hala eski evliliğinin etkilerinin bulunabilmesi, eski kocasının haklarının korunması ve neslin birbirine karışma ihtimalinin bulunmasıdır.
İddet esas itibariyle kadının beklemek zorunda olduğu süre olmakla birlikte, bazı durumlarda erkeğin de iddet beklemesi gerekir. Erkeğin boşandığı eşinin kız kardeşi, halası, teyzesi veya yeğenleriyle evlenmek istemesi halinde, boşadığı eşinin iddetini tamamlamasını bekler.
 
Düğünlerde verilen hediyeler boşanma durumunda kime kalır?
Düğünlerde; evlenen erkek ve kızın birbirlerine ve bunların anne, baba, nine, kardeş, amca, dayı, hala, teyze gibi mahrem akrabalarının kendilerine vermiş oldukları hediyeler hibe hükmünde olup tek taraflı olarak bunlardan dönmeleri caiz değildir. Ancak bunların dışındakiler, tahrimen mekruh olmakla birlikte verdikleri hediyeyi geri isteyebilirler.
Yakınlarının ve davetlilerin getirmiş oldukları hediyeler ise eşlerden hangisine verilmiş ise ona ait olur. Kimin adına getirildiği bilinmemesi halinde, mümkünse getirenlerden sorulur ve onların sözüne göre hareket edilir. Bunun mümkün olmaması halinde bulunulan yerin örf ve adetine göre hareket edilir (Fetavay-ı Hindiyye, IV, 383). Damadın veya ana babasının geline taktıkları takılar örfen mehirden sayılıyorsa mehirdir; asla geri alınamaz.
Eşler, nikah öncesi veya ayrıldıktan sonra değil de nikahlı iken birbirlerine vermiş oldukları hediyelerden dönemezler. Damadın annesi, babası, erkek ve kız kardeşleri, amca ve dayıları, hala ve teyzeleri gibi birinci dereceden yakınları, geline vermiş oldukları hediyelerden mekruh olmakla birlikte dönebilirler. Ancak bu kimseler söz konusu hediyeleri gelinin rızası veya mahkeme kararı olmaksızın tek taraflı olarak geri alamazlar.
Maddi çıkarlar elde etmek için boşanmak caiz midir?
Aile ve evlilik ciddi bir müessesedir. Bir kimsenin dünyevi bazı kazançlar elde etmek için nikahı suiistimal etmesi doğru bir davranış değildir. Mesela bir kişinin, yurt dışında çalışabilmek için oturum izni almak maksadıyla bulunduğu yerin vatandaşlarından birisi ile formalite evliliği yapması veya vefat eden babasının emekli maaşından yararlanmak üzere eşinden mahkeme kararıyla boşanması nikahın suiistimal edilmesinin örneklerindendir.
Yanlış ve yalan beyanlarla elde edilen kazanç, haksız bir kazançtır. Haksız yollarla elde edilen kazanç ise haramdır.
Bu gibi durumlarda mahkeme yoluyla boşanan eşler, dini hükümlere göre bir bain talakla boşanmış olurlar (Ali es-Saidi, Haşiyetü’l-Adevi ale’l-Kifaye, II, 40-41). Evliliklerini devam ettirmek istemeleri halinde, daha önce başka bir boşama olmamış ise, yeni bir nikah kıydırmaları gerekir.
 
Boşamada kullanılan sözleri zihinden geçirmekle boşama gerçekleşir mi?
Boşama, bunu meydana getiren açık veya kinayeli sözlerle gerçekleşir. Dolayısıyla bu sözlerden biri, sözlü veya yazılı olarak kullanılmadıkça boşama meydana gelmez. Buna bağlı olarak, boşamanın rüknü sayılan lafız kullanılmadığı için sadece boşamaya niyet etmekle veya “karını boşadın mı? “ sorusuna karşı susmakla veya baş eğmekle boşama olmaz (Kasani, Bedaiü’s-sanai, Beyrut 2000, III, 157).
Not: Fetvalar Diyanet İşleri Başkanlığının resmi web sayfasından alınmıştır.
                                                               Dr. Mehmet Reşat ŞAVLI