KAÇIŞ YOK

Bir gün Behlül Dane Hz.lerini para kesesini çalarlar. Hadise her tarafta duyulur. Ancak Behlül Dane Hz.leri ortalıkta görünmez. Birde bakarlar ki, gitmiş kabristanın kapısında ayakta adeta bekçi gibi dimdik duruyor. Hayret edip sorarlar: Ey Behlül! Senin paran çalınmış, niçin sorup soruşturmuyorsun da gelmiş burada ayakta bekliyorsun, bu nasıl iştir? O Şöyle cevap veriyor: Benim paramı alan nasıl olsa, eninde sonunda buraya gelecek değil mi? Ha bugün, ha yarın ne fark eder ki?

İnsanın dışındaki tüm canlılar, kuşlar, böcekler, bitkiler nasıl büyür, nasıl yaşar, nasıl ölür sorusuna birçok fen kitabında ve belgesel kanallarında cevap bulursunuz.

Ya İnsan?

Niçin doğuyor, niçin var, nereden geliyor, nereye gidiyor sorusuna ne fen kitaplarında nede belgesel kanallarında cevap bulamazsınız.

Dünya ebet-müddet devam edecek zannı ile insanlık adeta efsunlanmış, ardından rehavet ve çözülme de başlamıştır. Üzücü olan ise, insanın inancı ile zaafları arasında sıkışıp kalması yani, ne yardan ne de serden geçememesi halidir…

Oysaki ne hayatta ne de ölümde vekâlet yoktur. Kimse kimsenin ne hayatını ne, ölümünü, ne iyiliğini ne de kötülüğünü üslenebiliyor. Dünyaya gelmede ve gitmede en küçük bir dahli olmadığı gibi. Fakat hayatı anlamlandırmada, ona yön vermede ciddi bir özgürlük tanınmış insanoğluna.

Fırsatların ganimet olarak görüldüğü bir dünyada insanın safiyetini koruyabilmesi gerçekten çetin bir imtihan olsa gerek. Sadece dünyevi problemleri çözmeye odaklanmış bir aklın, ötelerde insanın başına ne tür gaileler açacağını, gözlerin görmediği, kulakların işitmediği, mizan terazisinde kılı kırk yararcasına zerre miskal hayrında, zerre miskal şerrinde zayi olmayacağı günü idrak ederek yaşamak, yaşamların en ulvisi, en faziletlisi, en kalitelisi demektir.

Ölüm: Çok korkunç bir realite. Ancak bu realitenin her insanda aynı oranda karşılığı yok. Çoğu insana göre realite halinde var olan, fakat hakikat noktasında yok olan bir şey, ölüm. Neden yok olan bir şey? İnsan ölüme kendinde değilde, hep başkalarında inanıyor da ondan. Ölümü bir türlü kendisine yakıştıramıyor, yakıştırmak bir yana şuur altında öyle bir kavram yok. Hep kendisi dışındaki varlıkların ölümünü kabulleniş düşüncesi hakikate dönüşmüş. Ölümü, hep kendisi dışındaki insanlara yakıştıran insan, kendi cenazesini seyretmediğinden, ölüme kendisinin dışında tecelli eden bir olgu olarak bakıyor.

Ancak zaman denilen kavram bu olguyu yerle bir ediyor. Kendi saatinin pilini çıkaran insan sadece saatini durdurmuş oluyor, zamanı değil. Yaratıcının nizam ve intizam verdiği kâinat hiç durmaksızın vazifesini yerine getiriyor. Dünyanın her gün ama her gün, yeniden yaratılışı, kâinat saatini aralıksız şaşmaz bir disiplin içinde çalıştığını gösteriyor…

Zamana vurgu, Kur’an-ı Kerim de çarpıcı bir biçimde çoğu yerde zikredilmiş. Asra yemin olsun: Vel Asr, Kuşluk vaktine yemin olsun: Vedduha, Geceye yemin olsun: Velleyli, Gündüze yemin olsun: Vennahar, Fecre yemin olsun: Vel Fecr, Sabaha yemin olsun: Vessubhi gibi zaman dilimlerine yemin edilir.

Bütün bu ilahi yeminler boşuna değildir. İnsanın nazarı dikkatini zaman nimetine çekerek, yaşamın her alanındaki hadiselerin, (musibetlerin, belaların, felaketlerin) tazyikatından insanları emin kılacak ve akl-ı selimi elden bıraktırmayacak işaret taşlarıdır.

Buradan şunu anlıyoruz ki, zamanın bilincinde olmayan insan, ölümünde bilincinde olmayacak. Zamanı oyun ve eğlenceden, heva ve heves ten ibaret gördüğünden onun dişlileri arasında ezilip sırtında bir yığın günahla hamallar gibi dünyadan göçüp gidecektir.

Zamanı kendisi tayin ediyormuş gibi, hele bir de, daha genciz, acelesi yok, zamanı geldiğinde yaparız, ederiz, yaşarız, dünyanın tadını bir çıkaralım diyenlere, zaman kavramı öyle bir sille indiriyor ki, Anlayana…

Görünen o ki, zamanı ciddiye almak gerekiyor. Ölüm, öldürülmüyor, kimseden izi istemiyor, kabir kapısı da kapanmıyor. Ciddiye almak, şu misafirhane-i dünyaya ne için geldiğimizi bilmek, edebe riayet etmek, cehaletten kurtulmak, ilim tahsil etmek lazım ki, Marifetullah’tan, Muhabbetullah ufkuna ulaşıp selametle kabir kapısından içeri girelim.