Şehrimize gelen insanların ilk dikkat ettiği şey kentimizin ne kadar büyük olduğu, ne kadar kalabalık nüfusa sahip olduğu veya sanayisinin ne kadar güçlü olduğu değildir. Erzincan’ın ne kadar şehirleştiğidir. Boğucu olmayan trafik, geniş sokak, geniş kaldırım, yeterli ışıklandırma, rekreasyon alanları, otopark, yaya yürüyüş alanları, geniş vitrinli mağazalar ve şık mekânlardır insanların aradığı, yani görüntü.
         Deprem olgusunu Erzincanlının yaşamından, tarihinden çıkarabilsek köylü alışkanlıkları terk etmiş çok farklı bir şehir çıkacak ortaya. Maalesef depremler Erzincan’ın şehirleşmesini geciktiriyor. Şehirleşmenin lokomotifi ekonomik gelişme ve eğitim. Örneğin, 1992 Erzincan Depremi’nde kente bulunan 24 avukattan 8 hayatını kaybediyor. Geriye kalanın büyük kısmı şehri terk ediyor. Her yirmi yılda bir nitelikli beyin göçü veren, vasıfsız göç alan Erzincan’ın her defasında şehirleşme çağına girmesi engellenmiş oluyor.
          Bu nedenle geleneksel değerlerine, mimari kimliğine sahip çıkamayan, var olan kaynaklarını geleceğe taşıyamayan, ağacını- yeşilini dahi önemsemeyen Erzincanlıyı suçlayamıyoruz. Felaketler kent insanının yaşam tarzını değiştirmiş.
         Farkındalıklarımızın farkına varmaya, birazcıkta titiz davranmaya ihtiyacımız var.
         İlk yapılması gereken kentin değerini korumaktır. Erzincan her şeye rağmen pahalı bir şehir. Kira pahalı, konut pahalı, toprak pahalı… Bir şehir pahalı olduğu oranda kıymetlidir. Ucuzlatmamalı. Erzincan’la uyum sağlayabilen, belli bir kültürel ve ekonomi düzeyine sahip göçün gelmesidir önemli olan. Her şehir herkese kucak açmak zorunda değildir. Özellikle son zamanlarda yakın beldelerin yaptığı çok katlı TOKİ konutları şehrimize gelecek vasıfsız ve ekonomik kaygıları olan göçe davetiye çıkarmaktadır. Her kentin bir özgünlüğü, dengesi vardır, bu dengeyle oynanmasına müsaade edilmemelidir.
         İkincisi, Erzincan’la ilgili kararlar alırken acele etmemektir. Şehrimiz ne terörü, ne de deprem sonrasını yaşıyor. Ne konutlara, ne mekânlara acil ihtiyacımız yok. Sakin kafayla kararlar vermeliyiz. Yapılan yol, kavşak, cadde- sokak, konut, bina, ibadethane vs. sadece ihtiyaçtan dolayı yapılmamalıdır. Yapılan her şeyde estetik zevki aramalıyız. Geldiğimiz noktada şehrimizin bir mimari üsluba, titizliğe ihtiyacı var.  Hayat belirtisi taşımayan mekânları bir tarafa bırakalım, sonradan yapılan Terzibaba Camimiz, yani bir ibadethanemiz bile bir ruh taşımıyor. Yanından geçerken o devasa bina hiçbir heyecan uyandırmıyor.
         Üçüncüsü ve en önemlisi kat sınırlamasından taviz vermemektir. Erzincan’ın başına ne geldiyse inşaattan gelmiştir. Her kentin bir silueti vardır. Erzincan’ın Silueti, İki katlı lüks bahçeli ev düzenidir. Bu siluetin korunması lazım. Bu silueti bozan katlı inşaatlara izin verilmemelidir. Dokuya uymayan yapılar nedeniyle Erzincan çok bedel ödemiştir.
         Sonuç olarak Erzincan’da her geçen gün güzel mekânların sayısı artmaktadır. Mekânları güzelleşen şehirlerin insanları da güzelleşiyor, hayat kalitesi artıyor. Elindeki çöpü yere atarken düşündürüyor. Yakın bölgemizdeki kentleri gezdiğimiz zaman şehrimiz için söylenenlerden anlıyoruz. Tabi Erzincan için kurulan her güzel cümle ister istemez etkiliyor bizleri.