Ölüm gerçekten de son mu, yoksa biyolojik bir geçiş mi? Bilim dünyasını sarsan yeni araştırmalar, ölüm kavramını yeniden sorgulatıyor. Amerikalı biyologlar Peter Noble ve Alex Pozhitkov’un yürüttüğü deneyler, insan vücudu öldükten sonra da bazı genlerin aktif kalmaya devam ettiğini ortaya koydu.
Bu genlerin, ölümden sonraki 30 dakika ile 48 saat arasında aktifleştiği ve hatta bazı durumlarda daha da yoğun çalıştığı tespit edildi. İltihaplanma, bağışıklık sistemi ve hatta kanser gelişimiyle ilişkili bu genetik hareketlilik, "tanatotranskriptom" olarak adlandırılıyor.
Bilim insanları bu süreci, ölümün bir “düğmeye basıp kapanma” hali değil, yaşamla tamamen çürüme arasındaki bir "biyolojik alacakaranlık" olarak tanımlıyor. Bu geçiş evresi, hücrelerin son bir kez daha hayatta kalmaya, yeniden yapılanmaya ya da farklı yapılara dönüşmeye çalıştığını gösteriyor. Hatta bazı araştırmacılar bu süreci, embriyonik gelişimin tersine çevrilmesi gibi tanımlanan “ters embriyogenez” ile ilişkilendiriyor.
2019’da yapılan başka bir çarpıcı çalışma ise, ölmüş bir domuz beyninde saatler sonra sinaptik ve hücresel aktivitenin geri getirilebildiğini ortaya koydu. Tüm bu bulgular, sadece ölümün değil, yaşamın kendisinin de yeniden tanımlanmasına neden oluyor.
Bu şaşırtıcı gelişmeler, ölümün sadece biyolojik değil, aynı zamanda psikolojik, etik ve kültürel boyutlarıyla da yeniden ele alınmasını gerektiriyor.