Bugün Louvre Müzesi'nin en çok korunan, en çok ziyaret edilen eseri olan Mona Lisa, bundan bir asırdan fazla zaman önce, adeta müzenin unutulmuş köşelerinden birindeydi. 1500’lü yıllarda Leonardo da Vinci tarafından resmedilen bu portre, yüzyıllar boyunca sadece sanat çevrelerinin dikkatini çekti. Müzedeki Titian ve Correggio tablolarından farksızdı; kimse ona özel bir anlam yüklemiyor, müze ziyaretçilerinin çoğu varlığından habersizdi. Ta ki, 21 Ağustos 1911 sabahına kadar…
O sabah Louvre duvarlarından bir eksik vardı: Mona Lisa. Ancak bu eksikliği güvenlik görevlileri değil, sıradan bir ziyaretçi fark etti. "Burada bir tablo vardı, şimdi yok!" sözüyle başlayan süreç, yalnızca Fransa’yı değil, tüm dünyayı etkisi altına alan bir skandala dönüştü. Müze günlerce kapatıldı, Paris sokaklarına ilanlar asıldı, kontrol noktaları kuruldu. Ancak her şeyin merkezinde bir sanat eseri değil, bir “olay” vardı.
Olayın baş şüphelisi ise kimdi dersiniz? Pablo Picasso.
Dönemin en ünlü sanatçılarından Picasso, geçmişte yaptığı bazı alışverişler sebebiyle sorgulandı. Masum olduğu ortaya çıkınca ise gözler başka yerlere çevrildi. Amerika’dan Almanya’ya uzanan komplo teorileri gazetelerin manşetlerini süsledi. Derken, gerçek failler bulundu: Üç İtalyan.
Vincenzo Perugia ve Lancelotti kardeşler, “tabloyu ait olduğu yere, İtalya’ya geri götürmek” niyetiyle Louvre’dan çalmıştı. Perugia, tabloyu Paris’te ucuz bir pansiyonun rutubetli bir sandığında tam 28 ay boyunca sakladı. Planı, eseri bir İtalyan koleksiyoncuya satmaktı. Ancak işler beklendiği gibi gitmedi.
Polis, planın izini sürdü. Perugia yakalandı. Mahkemede kendisini “vatansever” olarak savundu; Mona Lisa'nın Fransızlar tarafından çalınmış olduğunu iddia etti. Hırsızlık değil, bir adalet hareketi gerçekleştirdiğini öne sürdü. Fransızlar ise büyük bir utancın içine sürüklendi: Dünyanın en güvenli müzesi olarak bilinen Louvre, göz göre göre soyulmuştu.
Perugia sadece 8 ay hapis yattı. Ancak onun bu “milliyetçi” eylemi, Mona Lisa’yı geri getirmekten çok daha büyük bir şeyi başardı: Ona ölümsüz şöhreti kazandırdı.
Tablonun geri dönüşüyle birlikte Louvre’a ziyaretçi akını başladı. İnsanlar, kaybolan ve geri dönen bu tabloyu görmek için kuyruklar oluşturdu. Tablonun önünde saatlerce bekleyen kalabalıklar, boş kalan duvarın bile fotoğrafını çekti. Ve bir sanat eseri, bir suç haberinin merkezinde yer alarak, tarihin en tanınan kültürel simgelerinden biri haline geldi.
Bugün, Mona Lisa’nın popülerliği sadece sanatsal değerinden değil, başlı başına bir medya fenomenine dönüşmesinden kaynaklanıyor.
Bir tablo çalındı... Ve efsane başladı.