Osmanlı tahtında bir çocuk... Ama kalbinde bir cihan padişahının kudreti.
10 Eylül 1623 sabahı, Topkapı Sarayı’nın taş duvarları arasında bir devir başladı. Sultan IV. Murad, henüz 11 yaşında bir çocuktu; ama kader, ona sadece bir taç değil, bir enkaz bırakmıştı. İç isyanlarla çalkalanan, yeniçeri zorbalarının devlet adamlarını boğdurduğu, Safevî tehdidinin kapıda olduğu bir imparatorluk…

Bu bir çocuk hükümdarın değil, bir efsanenin başlangıcıydı

Tahta geçtiğinde, ipler annesi Kösem Sultan’ın elindeydi. Ama Sultan Murad sabırla bekledi. Gözlemledi, öğrendi. Sıradan bir padişah gibi sarayda oturmadı; halkın arasına karıştı, meyhanelere gizlice girdi, kahvehanelerde kulak verdi, sokakta fısıldananları bizzat dinledi.

O, sessizliğin içinde büyüyen bir fırtınaydı

Zamanla sadece gözleri değil, iradesi de keskinleşti. Devletin içini kemiren zorbaları tek tek tanıdı. Yeniçeriler sarayı bastığında, kelle istediklerinde, onların karşısında eğilen bir sultan olmadı. Onlara Kur’an üzerine yemin ettirdi, sadakatlerini aldı. Sadrazamları halkın gözü önünde boğdurduğunda, herkes anladı: Bu çocuk değil, adaletin kılıcıydı.

Ve sonra devrin karanlığına karşı savaş açtı

Bağdat, Safevîlerin eline geçtiğinde sadece toprak değil, Osmanlı’nın izzeti de çiğnenmişti. IV. Murad, sabrın yerine öfkeyi, beklemenin yerine yürümeyi koydu. Asileri bastırdı, Abaza Mehmed Paşa’nın isyanını kana bulayarak sonlandırdı. Devletin kılcal damarlarına kadar sızan disiplinsizliğe karşı demir bir yumruk gibi indi.

Kahvehaneler, meyhaneler, tütün dumanları... Hepsi onun öfkesinden nasibini aldı

Bir fermanla değil, bizzat kendi nefesiyle sildi bu alışkanlıkları sokaklardan. Gece kılık değiştirip İstanbul sokaklarını dolaştı. Yasaklara uymayanı affetmedi. Zira o, sadece padişah değildi. Halkın ahını duyan bir gözdü.

1633’te büyük seferin hazırlıkları başladı. İran’a yürüyüş, bir toprak savaşı değil, bir onur savaşıydı. Ordunun başına geçti, askerini denetledi, korkakları ve hainleri ayıkladı. Revan düştü, Tebriz titredi. Ama gözler hâlâ Bağdat’taydı.

Ve Bağdat... O, Murad Han’ın kalbindeki en derin yaraydı.

Bağdat Seferi sadece bir askerî hareket değildi. Sultan, devleti içeriden de sağlamlaştırmak için ulemanın ve kadıların sınavına bizzat girdi. Liyakatsiz olanı affetmedi. Devletin her kademesinde adalet terazisini eline aldı.

IV. Murad’ın saltanatı, bir çocuğun gözünde büyüyen bir cihanın öyküsüdür.

Disiplinin demirle, adaletin kılıçla, otoritenin iradeyle yoğrulduğu bir dönemdir. Zorbaların diz çöktüğü, halkın nefes aldığı, devletin yeniden ayağa kalktığı yıllardır.

Ve tarih onun için tek bir cümle yazar:
O geldi... Gördü... Ve zulmü yeryüzünden kazıdı

Muhabir: Merve Kiraz