İkinci Dünya Savaşı’nın ardından küresel düzende yeni bir dönem başladı. Bu döneme damga vuran gelişmelerin başında ise, 1945’ten 1989’a kadar devam eden ve doğrudan çatışmanın yaşanmadığı ancak tüm dünyayı etkisi altına alan Soğuk Savaş süreci yer aldı.
Bu süreçte, iki süper güç olan Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ve Sovyetler Birliği (SSCB), ideolojik, siyasi, ekonomik ve askeri düzeyde büyük bir rekabete girişti. Bu rekabet, yalnızca bu iki ülkeyi değil, onların etrafında oluşan blokları ve tüm dünya düzenini etkiledi.
İki Kutuplu Dünya Düzeni
Soğuk Savaş’ın temelini, savaş sonrası Almanya’nın bölünmesi, Orta ve Doğu Avrupa’nın Sovyet etkisi altına girmesi ve iki farklı dünya görüşünün kapitalizm ve komünizm karşı karşıya gelmesi oluşturdu. ABD önderliğindeki Batı Bloku, liberal ekonomi ve serbest ticaret esaslarına dayanırken, SSCB’nin başını çektiği Doğu Bloku, merkezi planlamaya dayalı Marksist yönetimleri savunuyordu.
Bu ideolojik bölünme, NATO ve Varşova Paktı gibi askeri ittifaklarla kurumsallaşarak dünya siyasetinde kutuplaşmayı derinleştirdi.
Nükleer Korku ve Dehşet Dengesi
Soğuk Savaş döneminin en çarpıcı yönlerinden biri, nükleer silahların gölgesinde sürdürülen güç mücadelesiydi. 1950’li yıllardan itibaren her iki taraf da termonükleer silahlar geliştirerek caydırıcılık gücünü artırdı. Bu dönemde ortaya çıkan "Karşılıklı İmha Doktrini (MAD)", olası bir savaşın tüm insanlığı tehdit edeceği korkusunu beraberinde getirdi.
Bu anlayışa "Dehşet Dengesi" denildi; çünkü taraflar, savaşmak yerine birbirlerini tamamen yok edebilecek güce sahip olduklarını bilerek geri adım atmayı tercih ediyorlardı.
Üçüncü Dünya’da Soğuk Savaşın Gölgesi
Soğuk Savaş sadece süper güçler arasında kalmadı. Afrika, Asya ve Latin Amerika’daki birçok ülke, bu iki kutbun rekabet sahasına dönüştü. Özellikle yeni bağımsızlığını kazanan ülkeler, ABD ve SSCB arasında tercihler yapmaya zorlandı; bu da kimi zaman iç savaşlara, darbelerle değişen rejimlere ve ekonomik bağımlılıklara yol açtı.
Berlin Duvarı’nın Yıkılışıyla Son Bulan Dönem
1989 yılında Berlin Duvarı’nın yıkılması, Doğu Avrupa’daki komünist rejimlerin çökmesi ve ardından 1991’de Sovyetler Birliği’nin dağılması, Soğuk Savaş’ın sonunu simgeledi. Ancak bu süreçten miras kalan siyasi ve askeri yapı, yeni yüzyıla da izlerini taşıdı.
Yeni Bir Soğuk Savaş mı Başlıyor?
Günümüzde bazı uzmanlar, ABD ve Çin arasında teknoloji ve dijital egemenlik üzerinden süren rekabeti, modern bir Soğuk Savaş olarak yorumluyor. 5G, yapay zekâ, yarı iletken üretimi gibi alanlarda yaşanan çekişme, iki kutuplu bir düzenin yeniden şekillenebileceğini gösteriyor.