Son yıllarda eğitici çocuk masallarının popülaritesi artarken, uzmanlar bu tür masalların çocukların zihinsel, duygusal ve sosyal gelişimlerine büyük katkı sağladığını belirtiyor. Özellikle okul öncesi dönemdeki çocuklar için hazırlanan masallar, öğrenmeyi eğlenceli hale getirerek küçük yaştaki bireylerin hayat becerilerini kazanmasına yardımcı oluyor.

Eğitici çocuk masalları, sadece eğlence aracı olarak kullanılmakla kalmıyor, aynı zamanda çocukların empati kurma, problem çözme, değerler eğitimi ve dil gelişimi gibi önemli becerilerini de pekiştiriyor. Masallar, çocuklara hayal gücünü geliştirme, özgüven kazanma ve toplumsal sorumluluk gibi konularda derinlemesine öğretiler sunuyor. İşte eğitici 3 masal örneği ve özetleri;

Ay Dede

Bir varmış, bir yokmuş… Geceleri gökyüzünde parıldayan Ay Dede, her gece dünyanın dört bir yanına ışık saçarken, meraklı çocukların en yakın dostuymuş. Ay Dede’nin en büyük eğlencesi, dünya üzerinde olup bitenleri izlemek ve çocukların hayallerini dinlemekmiş. Fakat Ay Dede’nin gökyüzünden baktığı bir gece, en sevdiği yıldızlardan biri olan Parlak Yıldız’ın ışığının sönmeye başladığını fark etmiş. Bu durum Ay Dede’yi çok üzmüş; Parlak Yıldız, her zaman yanıp sönen, dünyaya en çok ışık gönderen yıldızlardan biriymiş.

Ay Dede hemen yanına bulut dostlarını çağırmış. “Bulut kardeşler,” demiş, “Parlak Yıldız’ın ışığı neden bu kadar solgun oldu? Onun ışığını geri getirmek için bir yol bulmalıyız.” Bulutlar, Ay Dede’nin bu isteğini duyunca endişelenmişler, çünkü onlar da Parlak Yıldız’ın hep güçlü bir ışıkla parladığını bilirmiş. Bulutlardan biri, “Belki de Parlak Yıldız, gökyüzünde kendine bir arkadaş arıyordur. Belki yalnız hissettiği için ışığı azalmıştır,” demiş.

Ay Dede, bulutun söylediklerini düşünmüş ve hemen bir çözüm bulmuş. Geceleri gökyüzünü dolaşırken, Parlak Yıldız’ın etrafında ona eşlik edebilecek, maceraperest bir dost aramaya başlamış. Birkaç gece boyunca Ay Dede, tüm yıldızlara sormuş: “Kim Parlak Yıldız’a arkadaş olmak ister?” Ama yıldızlar, hepsi kendi yerlerinden memnun oldukları için başka bir yere gitmeyi istememişler.

Derken bir gece, Ay Dede dünyanın üstünde, bir tepenin üzerinde oturmuş Ay’ı izleyen bir çocuk görmüş. Bu çocuk, Ay Dede’nin parıltısına bakarak kendi yıldızını bulmayı hayal ediyormuş. Ay Dede, çocuğun hayalini duyunca gülümsemiş ve ona bir teklif götürmeye karar vermiş. O gece, rüyasında çocuğun yanına gelmiş ve demiş ki: “Merhaba, cesur çocuk! Ben Ay Dede. Parlak Yıldız’ın ışığını geri getirecek bir arkadaşa ihtiyacı var. Ona arkadaşlık etmeye ne dersin?”
Çocuk çok heyecanlanmış ve “Gökyüzüne mi çıkacağım?” diye sormuş. Ay Dede başını sallamış: “Evet! Eğer kalbinden onun için güzel bir dilek tutarsan, Parlak Yıldız yeniden ışıl ışıl parlar.” Çocuk gözlerini kapamış ve Parlak Yıldız için tüm kalbiyle parıldayan bir dilek dilemiş. Dileği o kadar güçlüymüş ki, Parlak Yıldız anında ışıl ışıl parlamaya başlamış ve gökyüzü yeniden aydınlanmış.

O günden sonra Ay Dede, her gece o çocuğun yüreğinden gelen dileklerle Parlak Yıldız’ın ışığını daha da parlak tutmaya söz vermiş. Çocuk da her gece gökyüzüne bakıp Parlak Yıldız’a göz kırpmış. Böylece, Ay Dede, Parlak Yıldız ve çocuğun arasında sıcacık bir dostluk doğmuş. Ve Ay Dede, o çocuk sayesinde bir kez daha anlamış ki, dostluk en parlak yıldızdan bile daha değerli bir ışıktır.

İşte gökyüzünde her gece parlayan yıldızlar, bu sımsıcak dostluğun izlerini taşırmış!

Küçük Balina

Bir varmış, bir yokmuş… Mavi denizlerin derinliklerinde, kocaman, nazik ve eğlenceli bir balina ailesi yaşarmış. Bu ailenin en küçük üyesi olan yavru balina Köpük, çok ama çok meraklıymış. Köpük, denizde gördüğü her yeni şeyi keşfetmek, her sorunun peşinden gitmek istermiş. Köpük’ün her gün sorduğu bitmek bilmeyen sorular, ailesini hem güldürür hem de biraz düşündürürmüş. Fakat bir gün Köpük, denizin derinlerinde öyle bir şey keşfetmiş ki, hem kendini hem de ailesini büyük bir maceranın içine sürüklemiş!

Bir sabah Köpük, deniz kabarcıkları arasında neşeyle yüzüyormuş. Birden, güneşin ışıkları suyun altındaki rengârenk bir ışığı parlatmış. Köpük şaşırmış; bu ışık, daha önce gördüğü hiçbir şeye benzemiyormuş. Hemen yanına gitmiş ve dikkatlice bakmış. Meğer bu bir deniz kabuğuymuş! Ama sıradan bir deniz kabuğu değil; içinde ışıltılı, rengârenk kum taneleri varmış. Köpük bu kabuğa bayılmış ve onu alıp eve götürmüş.

Eve vardığında annesi Köpük’e sormuş: “Nedir bu elindeki?” Köpük, “Anne! Bu sıradan bir kabuk değil, sihirli bir kabuk! İçinde yıldız tozları saklı!” demiş heyecanla. Anne balina, “Ah, sen de tam bir hayalperestsin, Köpük!” diyerek gülümsemiş. Ama Köpük bu kabuğun gerçekten sihirli olduğuna inanıyormuş ve onunla neler yapabileceğini çok merak ediyormuş. Bu yüzden, ertesi sabah kabuğuyla birlikte açık denizlere açılmaya karar vermiş.

Köpük denizde yüzdükçe kabuğu daha da çok parlamaya başlamış. Köpük, “Vay canına! Demek sihirli kabuk doğruymuş!” diye sevinmiş. Bir süre sonra karşısına koca bir ahtapot çıkmış. Ahtapot, kabuğu görünce gözlerini açmış ve “Bu kabuk çok eski zamanlardan kalma, denizlerin en nadir hazinelerinden biridir,” demiş. Köpük, “Gerçekten mi?” diye heyecanlanmış. Ahtapot devam etmiş: “Evet, o kabuk denizin derinliklerindeki büyük inci adasına giden yolu gösterir.”

Köpük bu habere bayılmış. Büyük inci adası efsanelerle doluymuş! Ancak oraya giden yolu kimse bilmezmiş. Köpük hemen yolculuğa çıkmaya karar vermiş ve sihirli kabuğun izini takip etmiş. Kabuk, Köpük’ü derin maviliklere yönlendirmiş; deniz yosunlarının, mercanların arasından geçirip geniş bir mağaraya götürmüş.

Mağaraya vardığında Köpük, rengârenk parlayan incilerle dolu devasa bir ada görmüş. İnci adasında kocaman bir inci parlıyormuş; denizin ışığını yansıtıp gökkuşağı gibi parlayan bir inciymiş bu! Köpük hayranlıkla bakakalmış. Tam incinin yanına yaklaştığında, incinin başında duran yaşlı bir deniz kaplumbağası ona seslenmiş: “Bu inciyi almak isteyenin bilgelik ve cesaret göstermesi gerekir!”

Köpük başını sallamış ve incinin koruyucusu olan yaşlı kaplumbağanın sorduğu soruları dikkatle dinlemeye başlamış. Kaplumbağa ona, “Gerçek bir dost nedir?” ve “Denizin derinliklerinde yaşayan canlılara nasıl saygı gösterirsin?” gibi sorular sormuş. Köpük hepsini yanıtlamış, çünkü denizdeki her canlıya duyduğu sevgi ve merak, ona gereken bilgeliği kazandırmış. Sonunda kaplumbağa başını sallayıp, “Sen gerçek bir deniz dostusun, Köpük,” demiş.

Yaşlı kaplumbağa, Köpük’e büyük inciyi hediye etmiş. Köpük sevinçle inciyi almış ve eve dönmek üzere yola koyulmuş. Yolda, onu gören diğer balıklar ve deniz canlıları Köpük’ün elindeki inciyi görünce hayranlıkla bakmışlar. Köpük, inciyi ailesine gösterdiğinde herkes şaşırmış ve Köpük’le gurur duymuş.

O günden sonra, Köpük inciyi evin ortasına koymuş ve her sabah ona bakıp gülümsemiş. İncinin ışığı, Köpük’ün macera dolu ruhunu ve kalbindeki sevgiyi yansıtırmış. Köpük’ün bu yolculuğu, onu cesur bir balina yapmış ve denizdeki herkes onun hikayesini anlatır olmuş. Denizlerin en parlak incisi artık onunmuş ama her şeyden önemlisi, bu macera Köpük’e gerçek dostluğun ve cesaretin değerini öğretmiş.

Masal bu ya, kim bilir belki siz de bir gün Köpük gibi denizin derinliklerine dalar ve kendi inci adanızı bulursunuz!

Ayağına Diken Batan Karga

Bir varmış, bir yokmuş… Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, herkes başka işler peşindeyken, ormanda özgürce uçan bir karga yaşarmış. Bu karga, diğerlerinden çok farklıymış; meraklı ve enerjik, durmadan daldan dala uçarmış. Göz alıcı renklere ve mis gibi kokulara sahip yaban güllerine olan hayranlığı dillere destanmış. Bir gün, göz alıcı bir gül ağacına konmuş. Güllerin baş döndüren kokusuna kendini kaptıran karga, farkında olmadan bir dikenin üstüne basmış. Dikenin acısı ayağını yaksa da bu güzel gülün bir parçası olduğu için ona kıyamamış. Çıkardığı dikeni saklayacak bir yer ararken, ormanda karşılaştığı yaşlı bir nineye emanet etmeye karar vermiş. “Nineciğim,” demiş, “bu dikeni benim için saklar mısın?” Nine bu isteği şaşkınlıkla kabul etmiş.

Aradan uzun zaman geçmiş. Bir gün nine, akşam kandilini yakmaya çalışırken fitil takılmış kalmış. O an aklına karganın ona emanet ettiği diken gelmiş. Dikenle kandilin fitilini düzelteyim derken, diken bir anda yanıp kül olmuş. Tam o sırada karga gelmiş, “Gaak!” diye seslenmiş. “Nineciğim, dikeni almaya geldim.” demiş. Nine olan biteni anlatsa da karga hiç dinler mi? “Ya dikeni, ya kandili! Ya dikeni, ya kandili!” diye söylenmeye başlamış. Nine çaresiz, kandili ona vermiş.

Karga kandili alıp ormanda dolaşırken başka bir yaşlı kadına rastlamış. “Nineciğim!” demiş, “Bu kandili benim için saklar mısın?” Kadın kabul etmiş. Bir gün, ineğini sağmaya gittiğinde kandili de ahıra götürmüş. Işığı gören inek korkmuş, bir tekmeyle kandili parçalamış. Karga gelip kandili istediğinde nine olanları anlatmış, fakat karga yine tatmin olmamış. “Ya kandili, ya ineği! Ya kandili, ya ineği!” diye diretmiş. Sonunda kadın ineği kargaya vermek zorunda kalmış.

Karga ineği alıp yoluna devam ederken başka bir yaşlı kadına rastlamış. Ona da “Nineciğim, bu ineği benim için saklar mısın?” diye sormuş. Kadın kabul etmiş ve ineği sağarak bol bol süt sağmış, yoğurt, peynir yapmış, komşularına da ikram etmiş. Ancak bir gün oğlu evleneceği için ineği düğün yemeği yapmak istemiş. İneği kesip etini misafirlere ikram etmişler. Karga kokuyu alınca gelmiş, “Ben ineğimi almaya geldim!” diye bağırmış. Nine yine olanları anlatmış ama karga bir türlü ikna olmamış. “Ya ineğimi, ya gelini! Ya ineğimi, ya gelini!” diye diretip durmuş. Nine de en sonunda oğlunun yeni gelinini kargaya vermek zorunda kalmış.

Karga gelini almış ve dere tepe düz gidip bir çobana rastlamış. Çoban elindeki kavalıyla öyle güzel bir melodi çalıyormuş ki, karga mest olmuş. Çobana yaklaşarak, “Çoban kardeş, gel sen şu gelini al, elindeki kavalı bana ver. Gelin sana, kaval bana yakışır.” demiş. Çoban bu teklife çok sevinmiş, karga da kavalı alır almaz büyük bir keyifle çalmaya başlamış. Köyden köye dolanırken şarkısını söylemiş: “Dikeni verdim, kandili aldım. Kandili verdim, ineği aldım. İneği verdim, gelini aldım. Gelini verdim, kavalı aldım. Düttürü düttürü düt…”

Böylece karga, hem dolaşmış hem de daldan dala şarkılar söyleyerek keyifle uçmuş. Özgürlüğü de, kavaldan yükselen melodiler de onun en büyük kazancı olmuş.

Masal bu ya, karga nereye kondu, melodisini nerelerde duyurdu kimse bilmezmiş.

Gökyüzü ve Deniz Altında Sımsıcak Dostluklar: Ay Dede, Küçük Balina ve Ayağına Diken Batan Karga’nın Masal Dünyası

Hayatın en güzel maceraları, bazen dostluklardan, cesaretten ve hayal gücünden doğar. Her biri çocuklara unutulmaz dersler veren Ay Dede, Küçük Balina ve Ayağına Diken Batan Karga’nın masalları, tüm çocukları birer kahramana dönüştürmeye aday. Bu renkli masallar, sadece eğlendirmekle kalmıyor, aynı zamanda hayatın değerli derslerini de öğretiyor.

Ay Dede’nin Parlak Yıldız’a Yardımı

Ay Dede, her gece gökyüzünde parıldayarak dünyaya ışık saçarken, bir gün Parlak Yıldız’ın ışığının solduğunu fark etti. Yıldız, gökyüzünde yalnız hissediyor, bu yüzden ışığı giderek azalıyordu. Ay Dede, hemen çözüm arayışına girdi ve bir gece, bir çocuğun hayalinde Parlak Yıldız’a dostluk teklif etti. Çocuk, kalbinden bir dilek tutarak Yıldız’ı tekrar parlatmayı başardı. Ay Dede ve bu cesur çocuk, gökyüzünde dostluğun gücünü göstererek, Parlak Yıldız’ı yeniden ışıl ışıl parlatmış oldular. Bu masal, dostluğun, sevginin ve birlikte geçirilen zamanın ne kadar değerli olduğunu hatırlatıyor.

Küçük Balina’nın Cesur Yolculuğu

Denizin derinliklerinde, meraklı bir yavru balina olan Köpük yaşardı. Her gün denizdeki yeni şeyleri keşfetmek isteyen Köpük, bir gün sihirli bir kabuk buldu. Bu kabuk, denizin derinliklerinde kaybolmuş inci adasına giden yolu gösteriyordu. Köpük, cesaretini toplayarak yolculuğa çıktı ve sonunda büyük inciyi buldu. Ancak inciyi almak için, gerçek bir dostun ne olduğunu anlaması gerektiğini öğrendi. Köpük, macerası boyunca cesaretin ve dostluğun ne kadar önemli olduğunu fark etti. Bu masal, merakın, cesaretin ve dostluğun ne kadar büyük güçler olduğuna dikkat çekiyor.

Ayağına Diken Batan Karga’nın Keyifli Macerası

Bir zamanlar, ormanın özgürce uçan bir kargası vardı. Meraklı ve eğlenceli bu karga, her şeyi merak ederdi. Bir gün, göz alıcı bir gül ağacına konan karga, ayağına batan bir dikeni başka birine emanet etti. Zamanla, dikeni, kandili, ineği ve hatta gelini değiş tokuş etti. Sonunda karga, kavalını alarak özgürlüğüne kavuştu. Bu masal, bazen hayatta en önemli şeyin özgürlük ve mutlu olabilmek olduğunu gösteriyor. Karga, keyifli melodileriyle her adımda mutluluğu buluyordu.

Kaynak; masalkedisi.com

Muhabir: Merve Kiraz