Mısır’ın gizemle yoğrulmuş toprakları, tarihçileri ve araştırmacıları hâlâ şaşkına çevirmeye devam ediyor. Fayyum Vahası’nda, Amenemhat III’ün harap olmuş piramidinin yanı başında sessizce yatan ve bugün “Hawara Labirenti” olarak bilinen yapı, antik çağın en büyük sırlarından biri olma potansiyelini taşıyor.

Antik tarihçilerin ifadelerine göre bu devasa yapı efsane değil, somut bir gerçekti. Herodot, Strabon ve Yaşlı Plinius gibi isimler bu labirenti 3.000 odalı, iki katlı ve ithal mermerle döşenmiş bir mimari harikası olarak tanımlamışlardı. Bu detaylar, Hawara’nın yalnızca bir mezar değil, aynı zamanda bir bilgelik merkezi ve belki de kadim enerji hatlarının kesiştiği bir geçit olduğu yönündeki iddiaları güçlendiriyor.

Labirentin geleneksel tarihe göre M.Ö. 1800'lü yıllarda inşa edildiği düşünülse de bazı araştırmacılar kökenini çok daha eskiye, M.Ö. 3500’lere kadar götürüyor. Eğer bu doğruysa, Mısır uygarlığının sandığımızdan çok daha eski ve belki de bilinmeyen bir medeniyetin devamı olduğu iddiası tarih anlayışımızı kökten değiştirebilir.

Ancak asıl gizem, yapının merkezinde yatan kutsal varlıkta saklı: Mücevherlerle süslenmiş bir lahitte yatan "Petsuchos" adlı timsah. Nil tanrısı Sobek’in kutsal hayvanı olarak görülen Petsuchos, doğurganlığın ve doğayla uyumun simgesi. Bazı kaynaklara göre bu kült, firavunlardan bile daha eskiye dayanıyor. Bu da bizi, bir dönem ruhani gücün doğadan, insan eliyle değil doğanın düzeninden aktığı düşüncesine götürüyor.

2008 yılında bölge üzerinde gerçekleştirilen radar taramaları, Hawara’nın altında devasa yer altı yapılarının bulunduğunu ortaya çıkardı. Ancak bu keşfin hemen ardından kazılar ani bir şekilde durduruldu. Elde edilen veriler kamuoyu ile paylaşılmadı. Neden mi? Bu sorunun yanıtı hâlâ karanlıkta. Bazı teorilere göre bu sessizliğin ardında, modern dünya görüşünü altüst edebilecek ölçüde büyük bir gerçek yatıyor olabilir.

Kimilerine göre Hawara Labirenti, sadece bir arkeolojik yapı değil, unutulmuş uygarlıkların bilgeliğine, belki de Atlantis ya da Lemurya gibi kayıp toplumların izlerine açılan bir kapıydı. Eğer bu doğruysa, resmi tarih yalnızca buzdağının görünen kısmı olabilir.

Bu haber, yalnızca antik bir yapının öyküsünü değil, aynı zamanda insanlığın hafızasını, doğayla kurduğu kadim ilişkiyi ve yitirdiği bilgeliği hatırlama çağrısıdır. Hawara Labirenti; taş, toprak ve mermerden çok daha fazlasını temsil ediyor: Bastırılmış geçmişimizi, unuttuğumuz sırları ve yeniden keşfedilmeyi bekleyen evrensel bilgeliği.

Muhabir: Merve Kiraz