Ufku aşıp atmosferi yaran,  uçsuz bucaksız enginlerde yüzen, yeri delip cevherleri bulan, yıldızların, gezegenlerin sırtında dolaşırken menziline ulaştıran hayaller. Sınırsızlığın ve sorumsuzluğun sonucu insanı isyana sürükleyen hayal! Bazen hasta eden, bazen cinnete sebep olan, bazende saraylarda yaşatan hayal. Ha-yel. Yani; Ha güç deyimi ve yel de rüzgâr. Demek oluyor ki görünmeden harcanan gayret ve karşılığında alacağı mükâfatlar. Beyin gücüyle yayılan bu rüzgârın ulaşamayacağı bir yer, bir noktada yoktur.
         Şayet şu hayaller olmasaydı mal sahibi olamazdın, sevgi ve muhabbet hayalleri olmasaydı evlenmezdin, ilim teknolojiler de olmazdı. Göklerde uçma hayali olmasaydı, koskoca uçaklar gökyüzüne çıkamazdı. Hayaller olmasaydı mesafeleri kısaltan, uzaktakini yakına getiren iletişimler, saltanatlar, hevesler olmazdı ve kazanma hayalleri olmasaydı sabır ve çalışma olmazdı. Kötü niyetli iktidar sahiplerinin tanrılaşma hayalleri olmasaydı, tarihte ve bu gün yaşanan katliamlar olmazdı. Bazıları da hayallerine tapınarak avunurlar.
         Dünyada bir hayal, yaşamda bir hayal, ardımıza dönüp bakınca sanki hiç yaşanmamış gibi. İsterseniz yaşlı bir dedeye sorunuz daha güzel cevaplar verecektir. Bir lahza içerisinde sıkışmış bir anı gibi. Tarihte yaşayan milletleri okursunuz. Her dönemde kurulan ve yıkıma uğrayan devletler, ana babalar çocuklar, aile bağları, gördükleriyle bildikleriyle, yaşadıklarıyla yok olmuşlar. Şimdi kemikleri dahi yok olmuş sadece yerlerini belirleyen mezar taşları var, çoğunun o da yok. İnsan yaşadığı sürece yaşar. Zira bir insan ne kadar itibarlı ne kadar zengin ya da güçlü olursa olsun genç yaşında ölmüştür ve unutulmuştur. Ama bir insan 90 yaşındadır, yaşadığı için halen bilinir ve hatırdadır.
         Geçmişte gördüklerinizi, öğrendiklerinizi, üzüntülerinizi, sevinçlerinizi hayal ederek yaşarken anılarınızı tekrar katlarsınız. Bakarsınız yaşlanmışsınız her yıl, her ay, her an attığınız adımlarınızın sizi mezar çukuruna sürüklediğini hiç hayal etmezsiniz. Çünkü kendimize yakın olmayanları, dünyadan el çekmeyi hiç hatırımıza getirmiyoruz da ondan. İmamı Rabbani hazretlerinin bu hususta güzel bir sözü vardır. ‘’Allahtan başka her neye taparsanız, hepsi hiçtir. Yazıklar olsun o kimseye ki, bir hiç iledir’’
         Evet, birde hiçler âlemi var. Hiçlik sınırlarından içeriye girmek var. Hiç o kapıdan içeriye girdiğiniz oldu mu? O zaman elin kolun bağlanır her şey yok olur, bitersin tükenirsin yok olur savrulursun. Bakıyorum da her şeyin bir sonu bir hiçi var. Eğer hayallerimiz ve arzularımız olmasaydı, hep hiçleri düşünseydik dünya olmazdı din olmazdı, bilim olmazdı, insan olmazdı. Ama ne yazık ki her şeyinde bir hiçi var. Sözümü hiç şiirimden bir kıtayla kapatayım.
 
                                        Dön de bak âleme, hiçler etmiş istila                 
                                       Hiçler de hiç olur, hiçler etmez istifa