Kaf Dağı, yüzyıllardır masallarda, destanlarda, sufî anlatılarında karşımıza çıkan mistik bir dağ. Efsaneler onu göğe yükselen heybetli zirveleriyle betimler. Oysa bu kadim anlatının ardındaki sır, Kaf Dağı’nın fiziksel değil, ruhsal bir coğrafya olduğudur. Kaf Dağı aslında dış dünyada değil, insanın iç dünyasında yükselir.
Gerçekte Kaf Dağı, göğe yükselen değil içe doğru derinleşen bir dağdır. Onun zirvesine çıkan yol akıl ve mantıkla değil, teslimiyet ve içsel arayışla yürünür. Kaf Dağı, görünüşte zümrüt taşlarla çevrili efsanevi bir dağ olsa da hakikatte insanın kalbinde gizli olan derin bir hakikatin kapısıdır. Bu yönüyle o, bir coğrafya değil, bir haldir.
Mitolojinin Ötesinde Bir Sembolizm
Anlatılan her ejderha, her dev, her simurg aslında insanın içindeki ruhsal mücadelelerin simgesidir. Ejderha, nefsin temsilcisidir; korkutan ama geçilmesi gereken bir sınavdır. Devler, içsel korkularımızın suretidir. Simurg ise küllerinden doğan umut, yeniden doğuşun sembolüdür.
Kaf Dağı’nın eteğine varan kişi, kendi içindeki benlikle yüzleşir. Bu, sadece bir yolculuk değil; kendinden geçme, benliği yakma ve hakikatte yeniden doğma sürecidir. Efsaneye göre Simurg olmak isteyen kişi önce yanmalı, sonra küllerinden doğmalıdır. Bu ateş, dıştan değil, içten gelen bir yanıştır; nefsin, egonun, benliğin eritildiği bir içsel yangındır.
Zirvede Ne Var?
Kaf Dağı'nın zirvesinde artık yönler kaybolur. Doğu, batı, kuzey, güney ortadan kalkar; çünkü hakikatte yön yoktur, sadece yönsüzlükteki dinginlik vardır. Orası zamanın durduğu, mekânın çözüldüğü bir noktadır. Zirveye ulaşan kişi artık hiçbir şey değildir – ve tam da bu yüzden her şeydir. Benlik orada söner, çünkü Kaf Dağı’nın sırrı benliği yok etmekte yatar.
Zümrüt bir çemberle çevrili olduğu söylenen bu dağın etrafındaki taşlar, insanın kalbindeki nur cevherini simgeler. O cevhere ulaşmak için ise kişi yalnızca bir yolculuk yapmaz; kendini, arzularını, sahip olduklarını ve hatta arayışını bile terk eder. Ancak hiçliğe varan, O’na yaklaşabilir; çünkü O her şeyde gizlidir ama hiçbir şeye ait değildir.
Kaf Dağı’nın Ardında Ne Var?
Efsaneye göre Kaf Dağı’nın ardı cennettir. Ama bu cennet, bildiğimiz anlamda bir mekân değil, varoluşun en derin hali olan farkındalıktır. Bu farkındalık hâline ulaşan kişi artık geri dönmez; çünkü orası dönüşsüzlük kapısıdır. Geri dönen kişi ise orada kalmamış, ama oranın bilgisini kalbine mühürlemiştir. Artık sırla konuşur, sessizlikle anlatır, kalbiyle duyar.
Gerçekten Var Mı?
Kaf Dağı belki fiziksel olarak bir haritada gösterilemez. Ama ona yolculuk edenler, onun eteğinde yanmış, zirvesinde yok olmuş ve ardında hakikati bulmuşlardır. Efsaneler bu yüzden evrenseldir; çünkü herkesin kalbinde bir Kaf Dağı vardır.
Ve belki de asıl soru şudur: Sen kendi Kaf Dağı’na ne zaman yürüyeceksin?





