Günlük yaşamın koşuşturması içinde çoğu zaman farkına varmasak da soluduğumuz hava giderek daha kirli hale geliyor. Uzmanlara göre hava kirliliği artık yalnızca büyük şehirlerin değil, küçük yerleşimlerin de ortak sorunu. Görünmeyen zararlı maddeler her gün fark edilmeden akciğerlerimize kadar ulaşıyor; bedensel sağlığın yanı sıra ruh halini ve yaşam kalitesini de doğrudan etkiliyor. Şehirlerin üzerinde sık sık görülen duman tabakası ise tehlikenin boyutunu açıkça ortaya koyuyor.
Hava kirliliği; egzoz gazları, sanayi atıkları, fosil yakıtların yanması ve yoğun trafik gibi nedenlerle atmosferdeki zararlı maddelerin normal seviyelerin üzerine çıkmasıyla oluşuyor. Uzmanlar, kirliliğin yalnızca açık alanlarla sınırlı olmadığını, ev içindeki temizlik ürünleri, yetersiz havalandırma ve ısınma kaynaklarının da iç ortam havasını ciddi şekilde bozabildiğini belirtiyor. Sanayileşme, plansız kentleşme ve artan araç sayısı, hava kalitesini her geçen gün daha da düşürüyor.
Kirli havanın etkileri çoğu zaman gözle görülmese de insan vücudunda derin ve kalıcı hasarlara yol açabiliyor. Solunan ince partikül maddeler (PM2.5 ve PM10), akciğerlerin en uç noktalarına kadar ilerleyerek astım, bronşit ve KOAH gibi hastalıkların ortaya çıkmasını hızlandırıyor. Uzmanlara göre bu zararlı parçacıklar kısa sürede kan dolaşımına karışarak kalp ve damar hastalıkları riskini artırıyor, bağışıklık sistemini zayıflatıyor.
Çocuklar ve yaşlılar hava kirliliğinden en fazla etkilenen gruplar arasında yer alıyor. Uzun süre kirli havaya maruz kalan çocuklarda akciğer gelişiminin yavaşladığı, solunum kapasitesinin düştüğü ve astım vakalarının arttığı belirtiliyor. Yaşlı bireylerde ise mevcut kronik hastalıklar nedeniyle solunum krizleri daha sık ve ağır seyrediyor. Bilimsel çalışmalar, ince partikül maddelere maruz kalmanın demans riskini artırdığını da ortaya koyuyor.
Dünya Sağlık Örgütü’nün hava kirliliğini doğrudan kanserojen sınıfına alması, konunun ciddiyetini bir kez daha gözler önüne seriyor. Uzmanlar, özellikle akciğer kanseri riskinin kirli havayla doğrudan ilişkili olduğunu vurguluyor. Bunun yanı sıra oksijen kapasitesinin düşmesi; yorgunluk, dikkat dağınıklığı, hafıza sorunları ve ruh hali değişimlerine de yol açabiliyor. Hamilelik döneminde kirli havaya maruz kalmanın ise düşük doğum ağırlığı ve erken doğum riskini artırdığı belirtiliyor.
Türkiye’de hava kirliliği artık çevresel bir sorun olmanın ötesine geçerek ciddi bir halk sağlığı tehdidine dönüşmüş durumda. Temiz Hava Hakkı Platformu’nun yayımladığı son rapora göre, 2024 yılında Türkiye’de hiçbir il Dünya Sağlık Örgütü’nün önerdiği temiz hava sınırlarını karşılayamadı. Raporda, özellikle PM2.5 kirliliği nedeniyle 2024’te 62 bin 644 kişinin erken yaşamını yitirdiği bilgisi yer aldı. Trafik, kirliliğin en önemli kaynaklarından biri olarak öne çıktı.
Uzmanlar, temiz hava için çözümün hem bireysel hem de kurumsal adımlardan geçtiğini belirtiyor. Enerji tasarrufu sağlamak, yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelmek, toplu taşımayı tercih etmek ve kısa mesafelerde yürümek bireysel düzeyde atılabilecek önemli adımlar arasında gösteriliyor. Belediyelerin yeşil alanları artırması, sanayi tesislerinin sıkı denetlenmesi ve toplumun bilinçlenmesi ise kalıcı iyileşme için kritik görülüyor. Uzmanlara göre, temiz hava solumak temel bir hak ve bu hakkın korunması için atılan hiçbir adım küçük sayılmamalı.