Dünya edebiyatının en önemli yazarlarından biri olan Lev Nikolayeviç Tolstoy, “Anna Karenina” adlı eserini tamamladığında yaşadığı duygusal anıyla hafızalara kazındı.

Romanı bitirdiğinde, öyle derin bir hisle doldu ki “Anna Karenina öldü” diyerek büyük bir iç çöküntü yaşadı. Tolstoy’un yazarlık sürecine dair anlatılanlar, gerçek bir sanatçının eserine ne denli ruhunu kattığını gözler önüne seriyor.

Ünlü yazar, “Anna Karenina”yı yazmak için saatlerce odasına kapanır, dış dünyayla bağını keserdi. Hizmetçisine zorunlu durumlar dışında rahatsız edilmemesini söyler. Yemekleri kapısına bırakılırdı. Bir süre sonra hizmetçi, Tolstoy’un yemeklerine dokumadığını fark edince, kapıya vurdu ancak içeriden cevap gelmedi. Durumdan şüphelenen yakınlarını eve çağırdı. Yakınları geldiklerinde, Tolstoy’u cenin pozisyonunda, gözyaşları içinde buldular. O anın etkisiyle ünlü yazar, “Anna Karenina öldü” sözlerini dile getirdi.

Bu sözler, sadece bir romanın bitişini değil, yazarın kalbinde oluşan bir acıyı ve o karakterle kurduğu derin bağı simgeliyordu.

Anna Karenina, Rusya’nın 19. yüzyıl soylu yaşamını ve insan ilişkilerini ustaca betimlerken, Tolstoy’un içsel dünyasının da kapılarını aralayan eşsiz bir eser olarak kabul ediliyor. Yazarın gerçek gözlemleri ve samimi duyguları, romanı dünya klasiklerinin zirvesine taşıdı. Tolstoy’un yaşadığı bu duygusal yoğunluk, “hissederek yazmak” tabirinin en canlı örneklerinden biri oldu.

Onun kaleminden çıkan bu başyapıt, sadece Rus edebiyatının değil, dünya edebiyatının da en etkileyici eserlerinden biri olarak her dönemde okunmaya devam ediyor.

Muhabir: Yasemin Dülgeroglu