Doğunun sert dağlarında, Van Gölü’nün eteklerinde kaybolmuş bir medeniyetin izleri gizleniyor: Urartu Krallığı. MÖ 1200’lerde Hititlerin çöküşüyle doğan bu güçlü uygarlık, taşlara kazınmış yazıtlar, dağ zirvelerine inşa edilen kaleler ve Haldi Tanrısı'na adanmış ihtişamlı tapınaklarla tarih sahnesine adını kazandırdı.
MÖ 9. yüzyıldan itibaren hızla yükselen Urartular, günümüz Kafkasya'sından İran içlerine kadar geniş topraklara sahipti. Asurlularla girdikleri amansız çatışmalar, askeri stratejileri ve mühendislik başarılarıyla onları daha da güçlendirdi. Urartu yazıtları, Asur dilinden uyarlanmış özel bir alfabe kullanarak benzersiz bir yazı dili ortaya koydu.
Urartu'nun sanatı da bir o kadar etkileyiciydi. Altıntepe'deki görkemli mezarlar ve ince işçilikle yapılmış bronz eserler, bu medeniyetin sanat ve zanaat alanındaki ustalığını gözler önüne seriyor. Yüksek dağlarda hüküm süren bu medeniyet, MÖ 7. yüzyılın sonunda birdenbire tarih sahnesinden silindi. Ancak, geriye kalan taş yapılar, tunç eserler ve mitolojik efsaneler, Anadolu’nun hafızasında hala taptaze bir şekilde yaşamaya devam ediyor.
Urartu, dağların derinliklerinde kaybolmuş bir medeniyetin yankılarıdır; güçlü, estetik ve hâlâ çözülememiş gizemlerle dolu bir uygarlık. Bu kadim halk, tarihimizin derinliklerine gömülmüş sırlarını, zamanla çözülmeyi bekleyen bir bulmaca olarak bırakmıştır.





