BİLİM VE TEKNOLOJİ

Yapay Zekâ Sanatın Yeni Dahisi mi? 60 Yıllık Yolculuk Bugünün Büyük Tartışmasını Alevlendiriyor

1960’lardan günümüze yapay zekâ sanatının yükselişi, insan yaratıcılığı ile makine üretimi arasındaki sınırları yeniden çiziyor. Kant’tan Refik Anadol’a uzanan bu geniş tartışma, “Yapay zekâ bir gün sanatçı olabilir mi?” sorusunu dünyaya yeniden soruyor.

Abone Ol

Yapay zekâ ile sanat üretimi bugün büyük bir popülariteye sahip olsa da bu hikâyenin temelleri 1960’lara dayanıyor. O dönem ortaya çıkan ilk algoritmik çizimler, bugün resimden müziğe, animasyondan performans sanatına kadar uzanan geniş bir alanın öncüsü oldu. Ancak temel bir soru hâlâ gündemde: Makine üretimi bir eser “sanat” olarak kabul edilebilir mi?

“Sanat İnsana Özgüdür” Diyen Filozoflar Tartışmayı Başlattı

Yapay zekâ sanatının entelektüel kökeni, aslında modern teknolojiden çok daha eski.

  • Immanuel Kant, 1790’da insan dehası olmadan sanatın var olamayacağını savundu.

  • Schopenhauer, sanatın insanın dünyayı “saf bir deneyimle” kavrama biçimi olduğunu söyledi.

  • Heidegger, sanatın insanın dünyayı anlamlandırma yolu olduğunu vurguladı.

  • Frankfurt Okulu ise teknolojik üretimin sanatın “biricikliğini” yok ettiğini dile getirdi.

Bu düşünsel altyapı, bugün yapay zekâ eserlerinin özgünlük ve değer tartışmalarının hâlâ neden bu kadar güçlü olduğunu gösteriyor.

Duchamp’tan AARON’a: Sanatçı Kavramının Sınırları Zorlanıyor

1917’de Marcel Duchamp, gündelik bir pisuarı “Çeşme” adını vererek sergilediğinde sanatın yalnızca “güzel” olanı temsil etmediğini göstermişti. Bu yaklaşım, fikir temelli sanat üretiminin önünü açtı.

Yüzyılın ilerleyen döneminde sahneye bu kez yapay zekâ araştırmacıları çıktı:

  • Harold Cohen, 1973’te AARON adlı programıyla algoritmaların zihinsel süreçlere benzer biçimde davranabileceğini öne sürdü.

  • David Cope, 1980’lerde EMI yazılımıyla örnek aldığı bestecilerin tarzında yeni eserler üretmeyi başardı.

  • Karl Sims, 1990’larda bilgisayar animasyonlarını algoritmik evrimle oluşturdu.

Bu çalışmalar, yapay zekânın sadece bir araç değil, potansiyel bir “işbirlikçi” ya da “yapıt üreticisi” olabileceğini gündeme getirdi.

“Bir Sonraki Rembrandt”: Makine Öğrenimi Sanatın Kodesini Çözebilir mi?

2010’lu yıllarda derin öğrenme tekniklerinin devreye girmesiyle tartışma bambaşka bir boyuta taşındı.
2016’da hayata geçirilen Bir Sonraki Rembrandt Projesi, Rembrandt’ın eserlerini çözümleyip aynı sanatçının üretebileceği kadar özgün bir tablo yaratmayı hedefledi.

Algoritma:

  • Fırça darbelerinden

  • Renk kullanımına

  • Figür geometrilerinden

  • Doku analizlerine

kadar her detayı incelerken, ortaya çıkan eser Rembrandt’ın bir kopyası değil, onun tarzının derin yapısını taklit eden tamamen yeni bir yapıt oldu.

Yarışmayı Kazanan Yapay Zekâ: Sanat Dünyası Bu Kez Hazırlıksız Yakalandı

2022’de Jason M. Allen’ın MidJourney ile oluşturduğu “Théâtre D’opéra Spatial”, bir sanat yarışmasında birincilik kazandı. Bu olay dünya çapında tartışma yarattı:
Bir yapay zekâ eseri, insan sanatçılarla aynı kategoride yarışıp ödül alabilir mi?

Bu gelişmenin ardından birçok yarışma, yapay zekâ kullanımını açıklama zorunluluğu getirdi. Hukuki alanda ise telif hakkı tartışmaları alevlendi; bazı kurumlar, insan yaratıcılığının yeterli olmadığı gerekçesiyle yapay zekâ eserlerini telif korumasına uygun bulmadı.

Refik Anadol ve Yeni Çağın Sanat Dilini Şekillendiren İsimler

Bugün yapay zekâ yalnızca bir araç olmaktan çıkıyor, doğrudan sanatın formunu değiştiriyor.
Refik Anadol, milyonlarca veriyi işleyerek oluşturduğu “Makine Halüsinasyonları” ve devasa veri heykelleriyle uluslararası arenada çığır açan bir etki yarattı. Bu çalışmalar, makinenin yepyeni estetikler üretebildiğini açıkça gösteriyor.

Anadol’un yanı sıra:

  • Mario Klingemann ve Alexander Reben görsel sanatlarda,

  • Wayne McGregor ise yapay zekâ destekli hareket arşivi “Living Archive” ile performans sanatında

yeni ifade biçimleri geliştiriyor.

Asıl Soru: Yapay Zekâ Bir Gün “Sanatçı” Olabilir mi?

Bugün yapay zekâ:

  • Estetik açıdan güçlü,

  • Özgün,

  • Çoğu zaman insan üretiminden ayırt edilemeyen

eserler üretebiliyor. Ancak sanatın yalnızca teknik ustalıktan ibaret olmadığı, duygu, deneyim ve sorgulayıcı düşünceyi içerdiği görüşü hâlâ ağır basıyor.

Bu nedenle yapay zekânın bir “sanatçı” olarak kabul edilip edilemeyeceği sorusu henüz kesin bir yanıt bulmuş değil.

Sanatın Geleceğini Kim Şekillendirecek?

Yapay zekâ ile üretilen eserler giderek daha sofistike hâle geliyor. Ancak insan yaratıcılığının vazgeçilmez olup olmadığı sorusu, önümüzdeki yıllarda bilim, hukuk, felsefe ve sanat dünyasında en hararetli tartışmalardan biri olacak.

Ve belki de sanat tarihinin bir sonraki büyük kırılma noktası, insan ile makinenin birlikte yazacağı yeni bir estetik anlayışı olacak.

Kaynak; TÜBİTAK