Bilindiği üzere “Kutlu Doğum Haftası” âlemlerin Sultanı, iki cihan güneşi, efendiler efendisi, Hz. Muhammed(SAV) ’ in doğduğu o kutlu günün kutlandığı haftadır. (14-21 Nisan) İnsanlığı içinde bulunduğu karanlık dünyadan kurtarmak, onlara kılavuzluk yaparak yollarını aydınlatmak üzere ışıklar saçan bir kandil olarak seçilmiş ve vazifelendirilmiş olan sevgili Peygamberimizin (s.a.v) dünyaya teşriflerinin kutlanıldığı Kutlu Doğum Haftası’nı geride bırakırken mesajımızın özünü “bir ömür kutlu doğum ruhu”yla yaşamak olarak özetlemeye çalışacağız.
Âlemlerin efendisini, gönlümüzün sultanı, insanlığın kurtarıcısı, Peygamber Efendimiz (s.a.v)’i hangi yazıyla, methiyeyle, şiirle, cümleyle, kelimeyle anlatırsak anlatalım yetersiz ve aciz kalır… Ona ne yazılsa az, ne anlatılsa eksik kalır…
Hani sevgiliye anlatamayız sevgimizi, kalbimiz çarpar, seçilen bütün kelimeler yetersiz kalır. Kâinatta hiçbir insan onun kadar sevilmedi… Müminlerin kalbi onun için atar, ümmetinin gözündeki yaş, yüreğindeki sevdadır. Kurtuluşun anahtarı, Rabbine yakın olmanın rehberi, huzur ve mutluluğun kaynağıdır.
Allah, “Muhakkak ki Allah ve melekleri Peygamber’e hep salât ederler. Ey iman edenler! Siz de O’na salât edin ve tam bir içtenlikle selâm verin.” (Ahzâb, 33/56) buyuran yüceler yücesi Rabbimiz, Peygamberimiz’e olan salat ve selam borcumuzun bir ömür devamına işaret buyurur.
Esasen bu tür kutlama günleri ve haftaları son derece önemli bir yapı arz ediyor bizim açımızdan. Bu günler ve haftalar insanların dikkatini bir yerde toplamaya fayda sağlıyor. Bundan dolayı Kutlu Doğum adıyla düzenlenen bu programlar Hz. Muhammed Efendimizin hayatını ve şahsiyetini anlatma ve yayma açısından son derece önemli. Fakat bu programların fayda sağlayan yönlerinin yanında sakıncaları olan bir mesele de şu ki, bu tip toplantılar çok önemli değerleri bir güne veya bir haftaya hapsedebiliyor. Eğer gerçekten önemli noktalara dikkat çekmemiz gerekiyorsa, bu tür değerleri bütün bir hayata yaymak ve onları fiillerimizle tatbik etmemiz gerekiyor. Bizler Hz. Muhammed (s.a.v) ile aramızda olan ilişkiyi de bu şekilde kurmalı ve onun hayatının her anını, her sünnetini ve hadisini ömrümüz boyunca yanımızda taşımalıyız. Öte yandan onunla ilişki demek, vahiyle ilişki demektir. Hz. Muhammed (s.a.v.) yaşayan bir Kur’an’dır. Yani Vahyi ve Kur’an-ı Kerim’i anlayabilmek için Peygamber Efendimiz’in hayatını da anlamak gerekir.
Hz. Peygamber(s.a.v.)’in kutlu doğumları, sıradan bir doğum değil; cehaletin, haksızlıkların, şirkin, küfrün ve her tür ahlaksızlığın etkisi altında yolunu kaybeden insanlığın ufkuna bir hidayet güneşinin doğuşudur. Kutlu Doğum’unun her yıldönümünü, daha çok Hz. Muhammed (s.a.v.)’in kişisel, ailevî ve toplumsal alanlarda, mukaddes kitabımız Kur’ân-ı Kerim’de model olarak sunulan örnek kişiliğini ve seçkin ahlâkını öğrenme, anlama ve yaşama noktasında gayretlerimizi yoğunlaştırdığımız, şahsiyetimizi güçlendirip güncelleştirdiğimiz ve ahlakımızı tıpkı Onun ahlakı gibi en güzel ahlak sahibiyle özdeşleştirdiğimiz zaman dilimleri haline dönüştürmeliyiz.
Bizler; iyiyi kötüden, güzeli çirkinden, helali haramdan ayırt etmeyi, Îman-ı hakikinin nasıl olması gerektiğini, birbirimizi sevmeyi; yardımlaşmanın, dayanışmanın, paylaşmanın,  hoş görünün en mükemmelini, şefkat ve merhametin sınırsız boyutunu, adaletin nümune-i imtisal olan tatbikatını O’ndan öğrendik…
Biz bu haftayı Hz. Peygamberi anmanın yanında onu anlama, onun ahlakını öğrenme ve rehberliğini kavrama için bir vesile olarak görmekteyiz.
Bugün ihlas ve samimiyetin ne olduğunu unuttuğumuz, yapaylığın ve gösterişin egemen olduğu bir dünyada yaşıyoruz. Hayatımıza egemen olan yapaylığımızı, dinimize de bulaştırdık. Söz düştü, imaj yükseldi. sözü kurtarmak, aynı zamanda insanlığı kurtarmaktır. Sevgili Peygamberimiz, fıtrat dinine uygun, imana, ihlasa, samimiyete ve ihsana dayalı, bütün insanlığa örneklik teşkil eden bir toplum inşa etmiştir. Her türlü çıkar ve kaygılar bir tarafa bırakılarak birlikte yaşamanın hukukunu ve kardeşlik ahlakını samimiyetle istemeli, bunu tesis etmek için çaba sarf etmeliyiz. Kur’an, bize “ancak inananlar kardeştir” diyor; bizler ise başkalarının ürettiği silahlarla kardeşlerimizi öldürüyoruz. Sevgili Peygamberimiz, kardeşlerin bireysel günahlarını örtmeden bahsediyor; bizler ise hanelere tecavüz ediyor, tecessüs ediyor ve hiçbir ahlâkî kural tanımıyoruz. Kur’an, bizden, akletmemizi, istiyor; bizler ise başkasının bilgisiyle yetinerek, akıllarımızı kiraya verip nice insanın bu yolla istismarına seyirci kalıyoruz.
İslâm, bütün çaba ve gayretlerimizde ilahi rızayı gözetmemizi istiyor; bizler ise güç tutkusuyla, kendi menfaatini ümmetin menfaatine tercih ederek bir hizmet anlayışını esas alıyoruz.Samimiyet başkalarının takdirini almak ya da dünyalık bir çıkar elde etmek için yapılan rol ve çabalarla değil, sadece ve sadece Rabbimizin rızasını kazanmakla yaşanabilir.Gelin bugün yeniden Efendimizin sevgisinin etrafında kenetlenelim.Bu etkinlikler, Peygamberimizin örnek hayatının ve aydınlatıcı rehberliğinin doğru bir şekilde anlaşılmasına çok anlamlı katkılarda bulunacaktır.Hz. Peygamberin mesajı bugün de, gelecekte de dünyamızı aydınlatmaya devam edecektir.
İçtenlikli bir şekilde kendimizden başlayarak çevremize bakmalıyız. İyi niyetli ve istikrarlı çabalarla gidişatımızı gözden geçirmeliyiz. Bu topraklarda her inanç grubunun, her aidiyet ve mensubiyet çizgisinin huzur ve bekasını garanti altına almalı ve bu konuda vicdani ve ahlâkî açıdan sorumluluk duymalıyız. Bugün Hz. Peygamberi sevmenin, ona tabi olmanın her şeyden önce derin bir samimiyet gerektirdiğini düşünüyorum. Bin yılı aşkın Müslümanlık tarihimizin ortak özelliği dinde samimiyettir. İnsan, ilişkilerini Allah’la nasıl kuruyorsa çevresindekilerle de öyle kurmak zorundadır. Kabul etmek gerekir ki günümüzde herkes gibi bizler de ağır samimiyet sınavlarından geçmekteyiz. Allah ve Peygamber ile olan ilişkilerimizin özü samimiyet üzerine bina edilmiştir.
Peygamberlerin hepsi aynı ilahi mesajı tebliğ etmişlerdir. Bu inanç, dinimizin kuşatıcılığının ve evrenselliğinin en önemli dayanağıdır. Onun, Allah’ın lütfu ve inayetiyle insanlığa tebliğ ettiği ilk mesajından itibaren geçen 23 yıllık peygamberlik dönemi, tüm zamanlara ışık tutan ve rehberlik yapan hakikatler ile doludur. O, sadece içinden çıktığı toplumun insanlarına ilettiği ve bugün bizler için de geçerli bulunan mesajlarıyla değil, aynı zamanda örnek kişiliği ve hakikate şahitlik yapan hayatıyla da, her zaman olduğu gibi bugün de, gelecekte de dünyamızı aydınlatmaya devam edecektir. Onun gerek bir insan olarak sahip olduğu hasletlerin, gerekse peygamber sıfatıyla yaşadığı hayatın temel özelliklerinden sadece bir kaçına burada değinmemiz, bu devam eden rehberliğin yol gösterici niteliğini bize yeniden hatırlatacaktır. Onun ‘beşer’ kimliğinden dolayı, ilahi mesajlar, insanların aklına, düşünme ve muhakeme etme melekelerine seslenmekte ve özlerindeki temiz fıtratı harekete geçirmektedir. Allah’ın, mesajlarını, ‘düşünen’, ‘tefekkür eden’ bir topluma indirdiğini buyurması da, aklın ve düşünmenin İslam dininin tebliği ve medeniyetinin gelişmesinde oynadığı temel fonksiyonu ortaya koymaktadır. 
Veda hutbesindeki uyarıların geçerliliğini sürdürmesi, Peygamberimizin tavsiye ve uyarılarının tarih üstü evrensel değerini bir kez daha ortaya koymaktadır. Samimiyet sağlıklı bir toplum olmanın en önemli şartıdır. Birbirimize karşı samimi olmamızın, özümüzle sözümüzün, içimizle dışımızın bir olmasının her şeyden önce sağlıklı bir toplum olmanın en temel şartı olduğunu vurgulamak isterim. Kutlu Doğum Haftamızın Peygamber Efendimizin mesajlarının doğru bir şekilde anlaşılıp kavranması, hemen her boyutuyla içselleştirilmesi konusunda bizlere yeni kapılar açmasını temenni ediyorum.