Kaneviçe işler gibi işledim neden ve sonuçlarımı. Nedenler aradım sonuçlarıma, sonuçlar ekledim sebeplerime ve hatta kızgın olduğum zamanlarda ki sebepsizliğime. Gelişi güzel yaşadım... Ne geldiyse aşıma, onu ekledim kaşığıma. Lakin bu durum bende hoşnutsuzluğa neden oldu.Yetersiz geldi o an ki mizacım ve bu halimi değiştirmem gerektiğini anladım. Bir hamle yapmalı, mat olmadan önce piyonlarımla bile olsa bir adım atmalıydım. Böyle hayattan bir haber yaşamanın kime ne faydası olabilirdi ki? Şöyle bir yeltenmeli ve bir dua edip yeniden damarlarıma bu duayı zerk etmeliydim. Işığı bol adalara yelken açmanın tam vaktiydi. Bir arayış, bir amaç toplantısındaydım. 
    Ara renk olmanın hiç bir anlamı yoktu. Turuncu olmak için sarıyı ya da kırmızıyı mı bekleyecektim? Hayır , bende ana bir renk olacağım... Bir işe yarayacağım. Aslında sadece kendim olsam da tek başıma bir şeyler ifade edebilirdim. Kimya kitaplarından fırlamış bir cendere olmak istemiyorum. Veya  boş bir kurgu olmamalıyım. Zamanını bekleyip ve gerektiğinde gökyüzünün sonsuzluğu gibi mavi, güneşin fevkalade ışıkları gibi sarı olabilirim. 
     Evet, gerçekten biliyorum, yelpazesi geniş olan insanlar her şekilde mutlu olmanın bir yolunu bulmuşlar. Bazen sadece kırlangıçları görünce gülümseyebiliyorlar. Ve bu yetiyor o günü değerli kılmak için...Üzülmeme neden olan her cümleye bir nokta koymalı ve taa en başından başlamalıyım, yeni bir cümleye yeniden, capcanlı...
     Farkına vardım ki hiç bir şey için geç değildi. Her cümlem birer abide kadar özeldi ve her birini kendi kalp müzeme özenle arşivlemeliydim. 
    Somurtkanlıklara, ufak tefek sorunlara takılıp kalmaya ne gerek vardı ki , o anın zerafeti iliklerime kadar işlemeliydi. 
   Ve sonuç olarak da şunu anladım ki bol bol gülümsemeli, tebessümü bol coğrafyalarda barınmalıydım. Çünkü gülücüklerim mutluluklarımın teminatıydı ve ben bu sonuca ulaşmak içinde kalbimin mutluluk yüklü coğrafyasından hiç ama hiç ayrılmamalıydım.