Sosyal Gıybet, Sosyal Silâh, Sosyal Fâciâ: “Sosyal Medya”

Şeytan hiç boş durmadı…

Hep çalıştı, çabaladı, koşturdu, koşuşturdu.

Sonunda, günümüzün en büyük silâhını sürdü önümüze...!

Uluslararası kimliğiyle aramızda, içimizde, ülkelerimizde dolaşan büyük şeytân, yaptığı en fecî işi yaptı.

İnsanları; içerisinde debelenecekleri, gıybet bataklığında boğulacakları, enaniyet çöplüğüne batacakları, ikiyüzlülük/çokyüzlülük maskesi kullanacakları, samimiyetsizlik girdâbına düşecekleri ve şehvet pazarında kaybolup gidecekleri en câzip fakat acımasız oyununu önümüze serdi:

“SOSYAL MEDYA”

Facebook, Twitter, Instagram, YouTube…

Tevbeler olsun binlerce kez, bakmaya ar edindiğimiz önümüze serdiklerine, gaflet içerisinde işlediklerimize…

Yediğimiz, içtiğimiz, gezdiğimiz, özendiğimiz, elde etmek isterken edemediğimiz, iç geçirdiğimiz… her şey, ama her şeyi paylaşmak câizdi(!)…

Kimin ne düşündüğü, kimin ne istediği, kimin neye niyet ettiği, kimin kırılıp döküldüğü, kimin ne fırtınalar içerisinde savrulup gittiği hiç umurumuzda değildi.

Çünkü, -sözüm ona- biz kimseyi çekiştirmiyor, kimsenin etlisine-sütlüsüne karışmıyorduk…

Dedikodu (gıybet) denen illet, günümüzde bir “eğlence” sektörü haline dönüşmüş…

Asılsız söz ve ithâmların, iftirâ, yalan ve karalamaların, çirkinliklerin her biri tavan yapmış durumda ve önümüze konan herzeler, işitsel/görsel iletişim araçları, reklâm ajansları vâsıtasıyla topluma, “ilgi uyandıracak şekilde” sabahtan-akşama servis ediliyor…

Dedikodu, yalan, iftirâ, karalama, algı oluşturma, olumsuz yönlendirme… Her biri bir para…

Bilgisayar başında veya telefon karşısında, ilâhî gözetim altında olduklarını, insânî sorumluluk sâhibi olduklarını unutmuş yığınlar, karşıdaki kişilerin haysiyet ve şerefini zedeleyecek, ipliğini pazara çıkaracak her sorumsuz davranışı sergiliyorlar.

“O gün dilleri,elleri ve ayakları, yapmış olduklarından dolayı aleyhlerinde şahitlik edecektir.” (Nûr, 24/24)

“O gün onların ağızlarını mühürleriz; yaptıklarını bize elleri anlatır, ayakları da şahitlik eder.” (Yâ-Sîn, 36/65)

Elimizin altında kullandığımız bilgisayarlar, telefonlar, tabletler vb. dijital medya araçlarının, beşer ürünü olduğu halde her bir şeyimizi, her sözel ve sayısal bilgiyi, veriyi kaydettiğini, hiçbir şeyin silinmediğini, silindiğini zannetsek te geri getirildiğini çok iyi bildiğimiz halde…

“Şunu iyi bilin ki üzerinizde bekçiler var, şerefli yazıcılar var, onlar, yapmakta olduklarınızı bilirler.” (İnfitâr, 82/10-12)

Bütün bunların ilâhî kameralarla “şerefli yazıcılar” tarafından dakika dakika, an be an kayda geçirildiğini unutmuşuz veya unutmuş gibi sorumsuz davranıyoruz…

Yarın önümüze ne konacak? Bizi düşündürmüyor, ürkütmüyor, korkutmuyor…

“Kul hakkına giriliyormuş, kamu hakkı infiâle uğruyormuş, Hakk’ın hatırı sayılmıyormuş” umurumuzda olmuyor.

Merhamet Peygamberi;

“Zandan sakının, zira zan sözlerin en yalanıdır. Birbirinize kulak misâfiri olmaya çabalamayın, birbirinizin özel hallerini araştırmayın, birbirinizle üstünlük yarışına girmeyin, birbirinize hased etmeyin, kin beslemeyin, birbirinize sırt çevirmeyin, ey Allâh’ın kulları! Kardeşler olun!” buyururken biz hep aksini yapma husûsunda bir çabanın içerisinde oluyoruz…

Ve bizler, böyle bir hengâmede temiz toplum, idealist bir gençlik, bilinçli, şuurlu bir nesil hayalleri kurarak kendimizi avutuyoruz.

Kulaklarımızın, gözlerimizin, ellerimizin, ayaklarımızın, dillerimizin ve kalplerimizin şerrinden/kötülüğünden Allâh’a sığınırız/sığınmalıyız.

Bilmeliyiz ki, gıybetin, hasedin, kötülüğün, yalan ve iftirânın, haksız yönlendirme ve suçlamaların olduğu yerde;

Kardeşlik, ihlâs, samimiyet, rahmet ve bereket, güven ve emniyet, sevgi ve fedâkârlık yoktur.

Temennîmiz ve duâmız odur ki;

Sosyal medya ortamları, sosyal âfetimiz, âhiret felâketimiz olmasın..!


Şeref İŞLEYEN

www.serefisleyen.com