KÜLTÜR-SANAT

3.000 Yıl Öncesinden Veri Güvenliği Dersi: Asur Sarayında Çift Yazıcılı Arşiv Sistemi

British Museum’da sergilenen Asur rölyefi, iki yazıcının aynı bilgiyi eş zamanlı kaydettiği sahneyle dikkat çekiyor. Bu tarihi detay, Mezopotamya'da bilgiye verilen önemi ve erken devlet arşivciliğinin izlerini gözler önüne seriyor.

Abone Ol

British Museum’un kalıcı koleksiyonları arasında yer alan ve M.Ö. 8. yüzyıla tarihlenen taş bir rölyef, yalnızca antik sanatın bir örneği değil, aynı zamanda insanlık tarihindeki en erken bilgi yönetimi uygulamalarından birine dair çarpıcı bir belge niteliğinde. Asur İmparatorluğu’nun başkenti Kalh’ta (günümüzde Irak’ta Nimrud) bulunan bu taş duvarda, iki Asurlu yazıcının bir sahnesi işlenmiş: Biri kil tablete yazı yazarken, diğeri aynı bilgileri eş zamanlı olarak ikinci bir tablete kaydediyor.

İlk bakışta sade bir iş bölümü gibi görülebilecek bu sahne, Asur saray bürokrasisinin sistemli işleyişine dair derin ipuçları taşıyor. Bu sahne, yalnızca veri kaydının değil, bilginin teyidi, yedeklenmesi ve organize edilmesinin antikçağda nasıl işlediğini gösteriyor. Modern arşivcilik ve veri güvenliği anlayışının temelleri, binlerce yıl önce Mezopotamya topraklarında atılmış gibi görünüyor.

Yazının Gücü: Bilgi, Kudretin Temeli

Asurlular, çivi yazısını yalnızca iletişim kurmak için değil, aynı zamanda otorite ve düzenin tesisinde bir araç olarak kullanıyordu. Yazıcılar ise bu sistemin bel kemiğiydi. Tapınaklarda ve saraylarda görev yapan bu seçkin sınıf, yazıyla bilgiyi yalnızca kaydetmekle kalmıyor; aynı zamanda onu sistematize ediyor, denetliyor ve sonraki kuşaklara aktarıyordu.

Kalh sarayındaki bu rölyef, bu nedenle yalnızca bir iş sahnesini değil, aynı zamanda yazının toplumsal gücünü temsil ediyor. Aynı bilginin iki ayrı yazıcı tarafından yazılması, Asurluların bilgiye yaklaşımındaki titizliği ve kayıt süreçlerindeki güvenlik anlayışını ortaya koyuyor.

Geçmişten Günümüze Uzanan Bir Hafıza Disiplini

Bugün dijital bulut sistemlerinde verilerimizi yedeklerken, Asur yazıcılarının kil tabletlerle aynı işlevi görmesi dikkat çekici bir tarihsel paralellik sunuyor. Rölyefteki sahne, bilginin yalnızca bireysel belleğe değil, kurumsal hafızaya da hizmet etmesi gerektiği anlayışının çok eskiye dayandığını kanıtlıyor.

British Museum'daki bu eşsiz parça, Asur İmparatorluğu’nun bilgiye olan yaklaşımını gözler önüne sererken, insanlık tarihinin en önemli miraslarından birine ışık tutuyor. Müzeyi ziyaret edenler için bu rölyef, sadece taş üzerine işlenmiş bir sahne değil; geçmişle bugün arasında kurulan zamansız bir köprü.