Bilim kurgu senaryolarını andıran ama arkeoloji dünyasında tartışma yaratan bazı bulgular, antik uygarlıkların beklenmedik düzeyde teknolojik bilgiye sahip olabileceğini öne sürüyor. Dünyanın farklı bölgelerinden gelen yanık izleri, camlaşmış taş yapılar ve anormal radyasyon ölçümleri bu ihtimali gündeme taşıyor.

1932’de Mısır’ın Büyük Kum Denizi’nde keşfedilen Libya Çölü Camı, %99 saflıktaki silika içeriği ve yalnızca meteor çarpması veya nükleer patlamayla oluşabilecek 1800°C üzeri sıcaklıkla dikkat çekti. Bu tür camların doğada nadiren oluştuğu biliniyor.

Benzer şekilde, Hindistan’daki Mohenjo Daro kentinde 1927 yılında bulunan 44 iskeletin bir anda yaşanan büyük bir felakete işaret edercesine sokak ortasında bulunması ve çevredeki yüksek radyasyon seviyeleri, başka bir gizemi işaret ediyor. Bazı taşlarda tespit edilen kristalleşmiş yanıklar, yüksek ısıda gerçekleşmiş bir patlamayı düşündürüyor.

Bu izler yalnızca Asya kıtasında sınırlı değil. İskoçya ve İrlanda’daki taş kalelerden Türkiye’deki Çatalhöyük’e, Suriye Alalakh’tan Güney Amerika’daki Yedi Şehir'e kadar dünyanın pek çok noktasında benzer ısı etkileri görülüyor. Hatta ABD’nin Mojave Çölü’nde bazı alanlar, nükleer test sahalarını andırıyor.

Alternatif tarih araştırmacıları, bu bulguların bilinmeyen ileri bir medeniyetin nükleer enerjiyi keşfetmiş ve ardından kendi kıyametini yaratmış olabileceğini öne sürüyor. Eski Hint metinlerinde geçen “Vimana” adlı uçan araçlar ve felaket sonrası törenler de bu teorileri besliyor.

Her ne kadar bilim çevrelerinde bu iddialar geniş kabul görmese de, sorular zihinde kalıyor: Acaba tarih, ileri uygarlıkların yeniden doğuş ve yok oluş döngüsünden mi ibaret? İnsanlık, unuttuğu geçmişi yeniden mi yaşıyor?

Bu sorular, insanlığın geçmişine dair ezberleri bozacak nitelikte.

Muhabir: Merve Kiraz