İstanbul’un en yoğun semtlerinden Beşiktaş ile Nişantaşı arasında yer alan Ihlamur Vadisi, bir zamanlar Osmanlı sultanlarının gözde mesire alanıydı. Vadi, XVIII. yüzyıl başlarında Tersane Emini Hacı Hüseyin Ağa’ya aitti ve Hacı Hüseyin Bağları olarak biliniyordu. Ancak mal varlığına el konulmasının ardından bölge bir "hasbahçe"ye dönüştü. Zaman içinde buraya bağ evleri, havuzlar ve dinlenme alanları inşa edilerek “Ihlamur Mesiresi” kimliğini kazandı.
Abdülmecid’in Estetik Duruşu: Merasim ve Maiyet Köşkleri
Osmanlı padişahı Sultan Abdülmecid, 1849-1855 yılları arasında buraya iki yeni köşk yaptırarak alanın çehresini değiştirdi. Bunlardan Merasim Köşkü, törenler için kullanılırken; daha sade mimarili Maiyet Köşkü ise sultanın maiyeti ve zaman zaman haremi için tahsis edildi. Her iki yapı da dönemin barok mimarisini yansıtan, gösterişli ön cephelere ve zarif taş işçiliğine sahip.
Fransız Şair Lamartine’den Bulgar Kralı’na Uzanan Misafirler
Ihlamur Kasrı, sadece Osmanlı padişahları değil, dönemin önemli konuklarını da ağırladı. Fransız şair Alphonse de Lamartine, Sultan Abdülmecid’in özel davetlisi olarak burada ağırlandı. II. Abdülhamid döneminde kasır, padişah ailesinin gezinti alanı olurken; Sultan Mehmed Reşad zamanında Bulgar ve Sırp Kralları burada resmi törenlerle karşılandı.
Cumhuriyetle Değişen Kader
Osmanlı’nın ardından Ihlamur Kasrı’nın yönetimi, 1924’te TBMM’ye geçti. 1951’de İstanbul Belediyesi’ne devredilerek kısa süreliğine müze işlevi gördü. Ancak beklenen ilgi sağlanamayınca yeniden meclise bağlandı. 1978-1985 yılları arasında restorasyon geçiren yapı, özellikle çocuklara yönelik sanatsal etkinliklerle hayat buldu.
Bugün Hâlâ Ayakta, Hâlâ Etkileyici
24.727 metrekarelik yemyeşil bir alana yayılan Ihlamur Kasrı, günümüzde hâlâ ziyaret edilebiliyor. Merasim Köşkü'nün önündeki taş merdivenlerden geçip bahçedeki aslan ve sırtlan heykelli havuza ulaştığınızda, geçmişin zarafeti ile günümüzün sakinliğini bir arada yaşamak mümkün.
Tarihle doğanın iç içe geçtiği, İstanbul’un kalbinde bir sığınak... Ihlamur Kasrı, yalnızca mimari bir güzellik değil, aynı zamanda Osmanlı’nın gündelik yaşantısına, estetik zevkine ve modernleşme çabasına ışık tutan eşsiz bir tanık. Şehrin gürültüsünden bir adım uzaklaşmak isteyen herkes için zamanın durduğu bir yer.





