Aynı ailede yetişen çocukların karakterleri neden farklıdır? Bazıları uslu ve sorumluluk sahibi, bazıları ise inatçı ve özgür ruhlu olabilir. Psikoloji dünyası bu soruya, doğum sırasının kişilik gelişimindeki rolünü inceleyen Doğum Sırası Kuramı ile yanıt veriyor.

Avusturyalı psikolog Alfred Adler’e göre, bir çocuğun ailedeki konumu —ilk, ikinci, son ya da tek çocuk olması— onun kişiliğini ve sosyal becerilerini önemli ölçüde etkiliyor. Adler, her çocuğun aynı evde büyüse bile farklı deneyimlerle karşılaştığını belirtiyor.

İlk çocuklar, ailede bir süre “tek kral” gibi olmanın avantajıyla liderlik, düzen ve sorumluluk bilinci kazanıyor. Küçük kardeş doğduğunda ise kıskançlık ve olgunlukla harmanlanmış yeni duygular yaşıyorlar.

İkinci çocuklar, büyük kardeşi hem örnek hem de rakip olarak görür ve bu durum onların sosyal, uyumlu ve rekabetçi olmasına yardımcı olur. Ortanca çocuklar ise bazen “gözden kaçmış” hissedebilir, bu da bağımsızlık ve kimlik arayışını tetikleyebilir.

En küçük çocuklar, ailenin şımarttığı, risk almaya açık ve yaratıcı bireyler olarak öne çıkıyor. Ancak fazla ilgi, sorumluluktan kaçma ya da bağımlı kişilik gelişimine yol açabilir.

Tek çocuklar ise tamamen ebeveyn ilgisinin odağında olurlar; bu durum onları olgun, çalışkan ve yaratıcı yaparken, sosyal ortamlarda hayal kırıklığı yaşamalarına da neden olabiliyor.

Uzmanlar, doğum sırasının tek başına kişiliği belirlemediğini vurguluyor. Önemli olan, aile içindeki konum, ebeveyn tutumları ve sosyal deneyimlerin bir araya gelmesiyle oluşan benzersiz gelişim yolculuğu.

Kaynak; TÜBİTAK

Muhabir: Merve Kiraz