Eşsiz tarihi dokusu ve büyüleyici doğasıyla dikkat çeken Likya bölgesinde, günümüz Muğla'nın Fethiye ilçesine bağlı Minare Köyü yakınlarında yer alan Pınara Antik Kenti, binlerce yıllık geçmişiyle tarihe ışık tutuyor.

Truva Savaşları sonrasında hızla zenginleşen ve nüfusu artan Xanthos’un seçkin yaşlılarından bir grup, bölgedeki korunaklı ve yuvarlak şekilli yüksek bir kaya kütlesinin tepesine küçük bir yerleşim yeri kurmaya karar verdi. Likya dilinde “yuvarlak” anlamına gelen “Pınara” ya da “Pinale” ismini verdikleri bu alan, zamanla çevresine yayılarak önemli bir antik kent haline geldi. İlginçtir ki, Minare Köyü’nün ismi de buradan türemiştir.

Başlangıçta sadece kayalık tepenin üzerinde bulunan yerleşim, nüfusun artması ve alanın daralması nedeniyle zamanla aşağıya, kayaların dibindeki hafif eğimli düzlük alana kaydı. Bu alanda, kent planlamasının ürünü olan hamamlar, agoralar, odeonlar, nekropoller ve tiyatrolar gibi birçok anıtsal yapı inşa edildi.

Pınara’yı benzersiz kılan en dikkat çekici özellik ise, tepenin doğu yamacındaki uçurumda bulunan kayalara oyulmuş, küçük nişler şeklindeki “kuş yuvası” gibi kaya mezarlarıdır. Bu mezarlar, toplumun alt tabakasını oluşturan köleler ve düşük gelirli aileler için yapılmış, sade ama yüksek konumlarıyla dikkat çekmektedir. Öte yandan, zengin ve seçkin ailelerin mezarları ise daha gösterişli ev tipi kaya mezarları olarak aşağı bölümde yer almıştır.

Arkeolojik kazılar ve tarihi araştırmalar, Pınara’nın M.S. 9. yüzyılda terk edildiğini gösteriyor. Günümüzde ise, Likya’nın mistik atmosferini yaşatan bu antik kent, doğa tutkunları ve tarih meraklıları için mutlaka ziyaret edilmesi gereken bir nokta olarak öne çıkıyor.

Pınara, sadece tarihi yapılarıyla değil, kayalara oyulmuş kuş yuvalarını andıran mezarları ve sıra dışı şehir planlamasıyla Likya uygarlığının zengin kültürel yapısını gözler önüne seriyor.

Muhabir: Merve Kiraz