Mutluluğun formülü bazen bir parça çikolatanın içinde saklı olabilir mi? Üzüldüğümüzde sarıldığımız, kutlamalarda paylaştığımız, stresli anlarda elimizin gittiği çikolatanın sadece lezzetiyle değil, kimyasıyla da bizi etkilediği bilimsel olarak kanıtlanmış durumda. Peki, çikolata nasıl oluyor da bir anda modumuzu yükseltebiliyor?

İnsanlık tarihiyle neredeyse yaşıt olan çikolatanın kökeni yaklaşık 5.300 yıl öncesine dayanıyor. İlk olarak Orta Amerika uygarlıkları tarafından içecek olarak tüketilen kakao, zamanla dünya mutfağının vazgeçilmez lezzetlerinden biri haline geldi. Ancak çikolata sadece tatlı tariflerinin yıldızı değil; aynı zamanda ruh hâlimizi etkileyen doğal bir destekçi.

Uzmanlara göre çikolata yediğimizde vücudumuzda bir dizi kimyasal süreç başlıyor. Bu süreçlerin başrol oyuncularından biri teobromin. Çay ve kahvede de bulunan bu madde, çikolatada belirli oranlarda yer alıyor ve beyinde uyarıcı bir etki yaratıyor. Teobromin, damarları genişleterek kan basıncının düşmesini sağlıyor, bu da rahatlama hissi veriyor. Ayrıca dikkat ve odaklanmayı artırıcı etkisiyle zihinsel performansa da katkı sağlayabiliyor. Ancak dikkat: Teobromin, özellikle köpekler için toksik bir madde çünkü onların metabolizması bu maddeyi yeterince hızlı parçalayamıyor.

Bir diğer önemli bileşen ise anandamid. İsmini Sanskritçede “mutluluk” anlamına gelen “ananda” kelimesinden alan bu kimyasal, insan beyninde doğal olarak üretiliyor. Çikolatada düşük miktarda bulunsa da, sinir sisteminde kaygıyı azaltıcı ve memnuniyet hissi yaratıcı etkiler oluşturabiliyor. Bazı bilimsel araştırmalar, anandamidin motivasyon üzerinde de olumlu rol oynadığını gösteriyor.

Çikolatanın romantizmle özdeşleştirilmesinin ardında yatan kimyasal ise feniletilamin. Bu madde, aşk duygusunu hissettiğimizde vücutta doğal olarak salgılanıyor. İlginç bir şekilde, çikolata bu kimyasaldan oldukça yüksek miktarda içeriyor. Ancak feniletilamin vücutta çok hızlı metabolize edildiği için etkisi kısa sürüyor. Yine de bu bileşik, diğer maddelerle birlikte sinerjik bir etki oluşturarak çikolatanın “mutluluk kaynağı” olarak anılmasına katkı sağlıyor.

Tüm bu maddeler çikolatayı sadece bir tatlı olmaktan çıkarıp kimyasal bir terapi haline getiriyor. Çikolata ağızda parçalanırken tat tomurcukları tarafından algılanan sinyaller beyne ulaşıyor. Bu sinyaller dopamin ve serotonin gibi “iyi hissettiren” nörotransmitterlerin salgılanmasını tetikliyor. Dopamin haz, ödül ve motivasyon duygularıyla ilişkilendirilirken, serotonin daha sakin ve dengeli bir ruh hâli sağlıyor.

Sonuç olarak, çikolata tek başına mucize yaratmasa da içeriğindeki bileşikler sayesinde ruh hâlimizi pozitif yönde etkileyebiliyor. Belki de bu yüzden hayatın acı taraflarını dengelemek için elimiz hep o tatlı parçalara gidiyor.

Muhabir: Merve Kiraz