Hindistan’da MÖ 6. yüzyılda “Chaturanga” adıyla doğduğu kabul edilen satranç, Türklerin Güney Asya’daki hâkimiyeti ve kültürel etkisiyle yeniden değerlendiriliyor. Özellikle İskit-Saka Kağanlığı ve ardından gelen Ak Hunlar döneminde bu oyunun Türkler tarafından sistematize edildiği düşünülüyor.
“Chaturanga” sözcüğündeki “Cha”nın Türkçedeki “Han/Kağan”la, “Turan”ın ise Türk yurdu anlamına gelmesi; ayrıca “anga” ekinin Türk zekâ oyunu Mangala’da da görülmesi, bu iddiaları güçlendiriyor.
Satranç, Ak Hunlar aracılığıyla İran’a, oradan da Araplara geçerek “Şatranc” adını aldı. 13. yüzyılda Moğolların "Shatar" ve "Hiashatar" isimleriyle oynadığı satranç türleri ile “atar” ekinin Türkçedeki karşılığı da dikkat çekici.
Özellikle Büyük Türk komutanı Emir Timur’un satranca olan ilgisi, oyunun askeri stratejiyle ne denli ilişkili olduğunu gösteriyor. Timur, kendi tasarımı olan ve daha büyük bir tahta üzerinde oynanan “Büyük Satranç” ile düşünsel gücünü geliştirmişti.
Moğolistan’daki müzelerde eski Türk kağanlıklarına ait satranç benzeri oyunların kalıntıları da sergileniyor. Ayrıca halk arasında anlatılan “Han ve Erlik” efsanesi, satrancın sadece bir oyun değil, ömrü uzatacak kadar zihinsel bir güç olduğuna işaret ediyor.
Bu kültürel mirasa sahip çıkmak adına, satranç ve Mangala gibi zeka oyunlarının her Türk çocuğuna öğretilmesi gerektiği, stratejik düşünme yeteneğini artıracağı için büyük önem taşıyor.





