Sivrihisar’da yükselen Ulu Camii, sadece mimarisiyle değil, yüzyılların içinden bugüne ulaşan olağanüstü bir sanat eseriyle ziyaretçilerini büyülüyor: Kündekari tekniğiyle işlenmiş ceviz ağacından yapılmış minberi.
Adeta zamanı yontmuş bir ustanın elinden çıkan bu eşsiz minber, Anadolu’da eşi benzeri zor bulunan bir el işçiliğine ev sahipliği yapıyor. Minberin kapı kanatlarında, Selçuklu döneminin usta zanaatkârlarından Hace-i Ecell Hasan bin Muhammed’in ismi ölümsüzleştirilmiş. Minberin kemerini çevreleyen kuşakta ise Kur’an-ı Kerim’in en etkileyici ayetlerinden biri olan Ayet-el Kürsi yer almakta.
Rivayetlere göre bu tarihi minber, camiye komşu olan eski Kılıç Mescidi’nden buraya taşındı. Ancak minberin ustalığı, hikâyesinden bile daha etkileyici...
UNESCO Dünya Mirası Listesi'ne giren bu muazzam Selçuklu yapısı, sadece minberiyle değil, mimari detaylarıyla da zamana meydan okuyor. Ahşap tavanı, 950 ağaç gövdesiyle gökyüzünü taşırken; 67 ahşap sütun ise Selçuklu’nun doğaya duyduğu saygının sembolü gibi yükseliyor. Her sütunun altı ve üstü, Roma döneminden kalma sütun başlıklarıyla süslenmiş.
Yapının geçmişi 1231-1232 yıllarına, Sivrihisarlı Kadıasker Emir Celaleddin Ali Bey’e dayanıyor. Ancak cami, bugün görülen ihtişamına 1274 yılında Emineddin Mikail’in dokunuşlarıyla kavuşmuş.
Ulu Camii’ye adım attığınızda yalnızca bir ibadethaneye değil, doğayla bütünleşmiş, sessizce tarih anlatan bir sanat galerisine girersiniz.





