Her mevsim değişen kıyafetler, vitrinleri süsleyen “yeni sezon” etiketleri ve sosyal medyada karşımıza çıkan stil önerileri… Peki, tüm bu trendler aslında kim tarafından belirleniyor? Giysi dolaplarımızın kaderini etkileyen bu tercihler nasıl oluşuyor? Aslında moda dediğimiz kavram, sadece stil sahibi olmanın ötesinde, çok daha karmaşık ve planlı bir sürecin ürünü. Giydiğimiz kıyafetlerin rengi, dokusu, kesimi hatta kumaş türü bile uluslararası düzeyde yapılan toplantılarda aylar öncesinden belirleniyor.
Moda sadece ünlülerin tercihi değil
Birçok kişi modanın pop yıldızları, oyuncular ya da sosyal medya fenomenleri tarafından şekillendiğini düşünür. Evet, bu isimler trendlerin yayılmasında büyük rol oynar. Ancak işin asıl belirleyici gücü, bu ünlüleri giydiren tasarımcılar ve onların bağlı olduğu moda organizasyonlarıdır. Bu organizasyonlar, modaya yön vermekle görevli küresel otoritelerden oluşur. Uluslararası Moda Federasyonu, Intercolor (Uluslararası Renk Komisyonu), Woolmark gibi kurumlar, her sezonun modasını önceden planlamak için toplanır. Öyle ki, 2 yıl sonrası için bile hangi kumaşların kullanılacağı, hangi renklerin moda olacağı kararlaştırılır.
Kumaş seçimi: Ekonomik dengelerin etkisi büyük
Trend belirleme süreci önce kumaş seçimleriyle başlar. Eğer dünya genelinde pamuk üretimi fazlaysa, koleksiyonlarda pamuğa ağırlık verilir. Yün stoku fazlaysa, yün kumaşlar ön plana çıkar. Bu noktada Woolmark gibi kuruluşlar, üretici ülkelerdeki ekonomik verileri dikkate alarak moda tasarımlarına yön verir.
Renklerin gücü: Intercolor devrede
Kumaşlar belirlendikten sonra sıra renk seçimine gelir. Burada devreye Intercolor girer. Bu uluslararası renk komisyonu, dünya genelinden gelen temsilcilerle 18–24 ay sonrasının renk trendlerini belirler. Seçilen bu renkler, birkaç sezon sonra mağazalarda, podyumlarda ve ekranlarda karşımıza çıkar.
Tasarımcının ilham kaynakları
Tasarımcılar sadece renk ya da kumaş önerisi sunmaz. Aynı zamanda toplumdaki sosyokültürel gelişmeleri de gözlemler. Küresel krizler, sanat akımları, müzik türleri hatta dijitalleşme bile bir sonraki sezonun modasında etkili olur. Bazen bir sanat eseri, bazen bir film ya da müzik klibi yeni bir akımı başlatabilir. Bu bilgiler, yılda iki kez düzenlenen ve dünyanın en prestijli moda etkinliklerinden biri olan Première Vision gibi etkinliklerde duyurulur. Bu etkinlikte sergilenen koleksiyonlar, tüm moda sektörüne yön verir.
Hızlı moda mı, yavaş moda mı?
Son yıllarda ise moda dünyasında bir başka tartışma ön planda: Hızlı moda ve yavaş moda. Hızlı moda; düşük maliyetle, çabuk üretilen ve sık değişen koleksiyonları ifade ederken, yavaş moda doğaya saygılı, etik üretim süreçleriyle öne çıkar. Yavaş moda anlayışı, sürdürülebilirliğe önem veren markaların çevre dostu materyaller ve adil iş gücü koşullarıyla üretim yaptığı bir sistemi benimser. Artık birçok tüketici, sadece güzel görünmeyi değil, ne giydiğini ve onun nasıl üretildiğini de sorguluyor.
Moda, sadece kıyafet değil
Unutulmamalı ki moda sadece giysiyle sınırlı değil. Ev dekorasyonundan ofis tasarımına kadar her alanda etkisini gösteriyor. Dolayısıyla modayı belirleyen bu sistem, aslında yaşamın pek çok alanını etkileyen bir yönlendirme mekanizması haline gelmiş durumda. Her dönem değişen, kendini yenileyen bu büyük döngü, arka planda birçok faktörün etkisiyle şekilleniyor. Yani biz modayı takip ettiğimizi düşünürken, aslında çoktan planlanmış bir akışın içinde kendimize uygun parçayı seçmiş oluyoruz.