Anadolu’nun kadim toprakları, bir zamanlar yırtıcıların en görkemlisi olan aslanlara ev sahipliği yapıyordu. Bozkırın hakimi olan bu hayvanlar, dönemin insanları için sadece doğal bir tehdit değil, aynı zamanda güçlü ve korunmaya muhtaç bir semboldü.

Hititler başta olmak üzere birçok Anadolu medeniyeti, aslanı kudretin ve koruyuculuğun simgesi olarak benimsedi. Şehir kapılarının her iki yanına saldırıya hazır şekilde konumlandırılan aslan heykelleri, düşmanlara gözdağı verirken, içeridekiler için bir tür güvenlik hissi oluşturuyordu.

Ancak zamanla bu muazzam hayvanlar, avcı zihniyetin kurbanı oldu. Nesilleri tükendi. Anadolu’nun canlı aslanları tarih sahnesinden silindi, geriye sadece taşları kaldı.

Bugün o taş aslanlardan biri, Ankara’daki Anadolu Medeniyetleri Müzesi’nde ziyaretçilerini karşılıyor. Sadece bir sanat eseri değil; yok edilmiş bir türün, silinmiş bir doğa gerçeğinin sessiz tanığı olarak duruyor.

Kültürel mirasımızı yaşatmak adına bu taş figürlere sahip çıkmak, geçmişin hatalarını unutmamak ve doğayla kurduğumuz ilişkiyi yeniden gözden geçirmek için bir fırsat sunuyor.

Muhabir: Merve Kiraz