Büyü gerçekten var  mı? Bir insan başka bir insana bunu yapabilecek ilme sahip olabilir mi? Kısmetim kapalı mı?, Üzerimde büyü var mı? Büyü nasıl bozulur? büyüden korunma yolları neler? gibi ardı arkası gelmeyen daha birçok  soru google arama motoruna en çok sorulan sorular arasında yer alıyor.  Bu konuyla ilgili sorularınıza diyanetin ve İslam önderlerinin verdikleri bilgilerden derlediğimiz içeriğimizde cevap bulabilirsiniz.

Sihir ya da büyünün insanlık tarihinde fiilen var olduğu, Bâbil döneminden beri bilinip bazı çeşitlerinin uygulandığını biliyoruz. Ancak, sihirbazlar, büyücüler tarafından çeşitli maksatlarla yapılarak bazı etki ve sonuçları iddia edilen, kendilerine diğer insanlardan üstünlük, ayrıcalık, maddî-manevî çıkar sağladığı görülen sihir ya da büyünün insanlar veya eşya üzerinde gerçekten tesiri var mıdır?

Ömer Nasuhi Bilmen Hocaefendinin Büyük İslam İlmihalinde:

"Sihrin (büyünün) bir gerçek tarafı var mıdır, yoksa bir sanattan, bir göz bağcılıktan ibaret midir? Üç imama göre, sihrin gerçek bir yönü vardır. Bazı büyüler Yüce Allah'ın dilemesiyle tesir ederler. Fakat İmamı Azam'dan rivayet edildiğine göre, sihrin ne hakikati vardır, ne de eşya üzerinde bir tesiri vardır. Bazı olaylar bir rastlantı eseri olabilir.” diye geçiyor.

Askerlik ve doğum borçlanmasında vergi avantajı Askerlik ve doğum borçlanmasında vergi avantajı

- İmamı Azam hazretleri bu ifadeyle neyi kast etmiştir?
- Sihire inanmayan bir kişi Ehl-i sünnet itikadından çıkar mı?

Bu soruya tarihten bu yana açık, net ve kesin bir cevap üzerinde uzlaşılamadığı görülmektedir. 
Sihir başlıca iki kısma ayrılır:

Bir grubu, sırf yalan-dolan, üçkâğıtçılık, göz boyama ve el çabukluğu, göz bağcılığı türünden şeyleri içerir.
Diğeri ise, bilimsel, teknolojik bazı gerçeklere dayanır ve bu bilimsel gerçeklerin istismar edilmesi suretiyle ortaya konulan bazı olayları kapsamına alır.
Bu durumda birinci grup sihir ya da büyünün hiçbir şekilde gerçekle ilgisi olmadığı ortaya çıkmaktadır.

İkinci grup sihirde ise, bazı bilimsel gerçekler yer almakta, eşya ya da Allah’ın tabiatta yarattığı bazı kanunların özellik ve inceliklerinden yararlanıldığı, bunların kötü maksatlarla kullanılarak şirk ve küfre âlet edildiği görülmektedir.
Bu açıdan, birinci gruba giren ve aslı olmayan, yalana-dolana dayanan sihrin herhangi bir tesirinin olmayacağı açıktır.
İkinci gruba giren sihirlerin birtakım bilimsel gerçekleri içinde barındırdığını belirten bazı alimler, bu çeşit büyülerin tesir edebileceğini söylemişlerdir.

İslâm, sihirle uğraşmayı, büyü yapmayı şirk ve küfür derecesinde bir fiil saymış, bu konuda çok şiddetli bir tutum sergilemiştir.
Bu açıdan, sihir ya da büyü kitaplarında yer alan ve az çok bilimsel bir gerçeği olduğu ileri sürülen, insanlara ve eşyaya tesir ettiği iddia olunan bu sihirlerin hurafe mi yoksa gerçek mi olduğunu deneyerek, tecrübe ederek ortaya koymaya da cesaret edilememiş, günümüze kadar bu konuda kesin ilmî sonuçlara varılamamış olduğu kanaatindeyiz.

Kur'an-ı Kerim’de yer alan ayetlerle, bazı hadislere dayanan bir kısım İslâm âlimleri büyünün bir hakikati olduğunu ve tesir ettiğini, bunun şerrinden Allah'a sığınmak gerektiğini söylemişlerdir.

Mutezileye ve Ehl-i sünnete mensup bazı âlimlere göre ise büyü, gerçek değildir.Sihir diye bir şey yoktur. İnsan hiçbir şekilde, dokunmadan başkasına etki yapamaz.
Ancak Mutezile ve bazı Ehl-i sünnet âlimlerinin, bir kimseye dokunmadan etki edilemediği görüşünün, devirlerindeki fen ve teknik uygulamaların, çağımızdaki seviyeye ulaşmamış olmasından dolayı, bu şekilde ortaya konduğu da bir gerçektir. Çünkü günümüzde fizikî birtakım yollarla, ses dalgaları, elektrik, kızıl ya da mor ötesi ışınlar kullanılarak eşyaya ya da herhangi bir insana etki etmenin mümkün olduğu anlaşılmıştır.
Ehl-i sünnet alimlerinden İmam Ebu Hanife, Ebu Bekir er-Razi, İbnHazm, Ebu Cafer el-Esterebazi’ye göre büyünün aslı yoktur; hepsi göz boyamadan ve insanları aldatıp kandırmadan ibarettir.

Yine kaydedildiğine göre, Ehl-i sünnet âlimlerinin bir kısmına göre büyü vardır.Bunlara göre, bazı kimseler riyazet, isimlerin ve rakamların özellikleri, efsun ve uzlet gibi yollara başvurarak, başka varlıklar üzerinde etki yapabilecek duruma gelebilirler.
Cinlerin kötüleriyle temas kurup onlar aracılığıyla olağanüstü şeyleri yaratan yine Allah’tır. Sihirbaz, büyüsüyle bir olayın sebeplerini bir doğrultuda düzenlemeye sevk eder. O isimlere ve rakamlara o özellikleri veren de Allah’tır. Böylece her işin fâili Allah olmaktadır. 
Sihir konusunu, birtakım saçmalıklardan, asılsız uygulamalardan ve hurafelerden arındırarak Kur'an ve sahih sünnetin ışığında düşünürsek, alimlerimizin de belirttiği gibi, bunlardan bir kısmında gerçek payı olmalıdır.

Özetle:
Bazı alimlere göre, sihirin etkisi hayal ve vehimden ibarettir; fiziki bir etkisi yoktur.  İbn Haldun'un da içlerinde yer aldığı birçok sünnîalim ise Harut- Marut olayı, Hz. Peygamber (asm)'e sihir yapıldığını anlatan hadisler gibi delillere dayanarak sihirin maddî etkisinin de bulunduğunu, ancak bunu sihirbazın değil onun sebepleri yerine getirmesi sonucunda- Allah'ın yarattığını kabul ve ifade etmişlerdir.

Sihir öğrenme ve yapmanın hükmü nedir?

İster etkili olsun ister olmasın sihir, kötüye de kullanıldığı, psikolojik olarak insanları etkilediği, kontrol edilemez olduğu, Allah'ın kurduğu tabîî düzeni değiştirmeyi amaçladığı, insanların -dinde "sünnetullah"  güvensizlik duymalarına yol açtığı, insanların zaaflarını, dertlerini, korkularını veya ümitlerini sömürmeye ve onları aldatmaya elverişli olduğu, inanca zarar verdiği ve bunlara benzer daha başka sakıncaları da bulunduğu için şiddetle yasaklanmıştır.

Büyücü veya sihirbazların birçok gizli şeyleri bilebildiği, tabiat üstü işler başarabildiği şeklindeki yaygın inançlar, muteber kaynaklarda İslâm'a aykırı görülmüş, sihri mubah saymanın, haramı helâl saymak anlamına geleceği, bu sebeple de Müslümanın dinden çıkmasına sebep olacağı kanaatine varılmış; ayrıca en yetkili ve güvenilir Müslüman bilginler, bir kimsenin, sihrin haram olduğuna inanmakla birlikte, sihir yapmasının veya yaptırmasının ya da sihre ve sihirbaza inanmasının da büyük günah olduğu konusunda ittifak etmişlerdir.  Aslında sihir menfaat amaçlı bir uygulama olduğundan Allah, peygamber ve din gibi kutsal gerçekleri tanımaz; bununla birlikte, ihtiyaç duyduğunda bu değerleri menfaat ve başarı aracı olarak kullanmaktan da çekinmez.
Bütün bu anlayış ve uygulamalar, Allah'ın irade ve kudretinin üstünde işler başarabileceği iddiasında olan veya öyle sanılan ya da eyleminin içeriğinde böyle bir iddia saklı bulunan sihirbaza Hz. Peygamber (asm)'den, hatta Allah'tan daha büyük değer vermek anlamını ortaya çıkarmakta olup, sihir yapmayı ve yaptırmayı yasaklayan hükmün temelinde öncelikle bu gerekçeler bulunmaktadır.

Sihir öğrenmeyi mutlak olarak haram sayanlar yanında, yalnızca bilgi sahibi olmak ve koruyup korunmak için öğrenmenin caiz olduğunu söyleyenler de vardır.

Diyanet büyü hakkında nasıl bir açıklama yapıyor?

Sihir veya büyü literatürde el çabukluğu, göz boyama ve yaldızlı sözler söyleme yoluyla gerçekleştirilen hile ve aldatma işi ya da şeytanla yakınlık kurup ondan yardım alma ve nesnelerin şeklini değiştirme iddiası şeklinde tanımlanmıştır. Sihir faaliyetlerinin, dini değerlerle bir bağlantısı olmadığı gibi bu işlerle uğraşanlar ahlaki bir amaç da gözetmezler. Bu tür uğraşılardaki temel hedef, çıkar sağlamaktır.
Kur’an-ı Kerim’de sihir olgusuna atıfta bulunulmuş Hz. Peygamber de (s.a.s.) sihir yapmayı yedi büyük günah arasında saymıştır Büyücülerin her şeyi bildiği, başaramayacakları şeylerin bulunmadığı şeklindeki inançlar İslam’a aykırıdır. Bu yüzden bazı müslüman bilginler, gerçekliği bulunmayan bir aldatmaca ve safsata olduğu gerekçesi ile büyünün gerçekliğini reddetmişlerdir Sihire maruz kalan bir kişi, çare olarak Hz. Peygamberin önerdiği korunma yöntemleri ile yetinmeli, cinci ve üfürükçülerin tuzağına düşmemelidir. Kendisine büyü yapıldığını sanan ruhsal problemli insanların doktor veya psikiyatri uzmanına müracaat etmeleri uygun olur.

Korunmak için ne yapmalıyım?

Sihir veya büyü literatürde el çabukluğu, göz boyama ve yaldızlı sözler söyleme yoluyla gerçekleştirilen hile ve aldatma işi ya da şeytanla yakınlık kurup ondan yardım alma ve nesnelerin şeklini değiştirme iddiası şeklinde tanımlanmıştır. Sihir faaliyetlerinin, dini değerlerle bir bağlantısı olmadığı gibi bu işlerle uğraşanlar ahlaki bir amaç da gözetmezler. Bu tür uğraşılardaki temel hedef, çıkar sağlamaktır.

İslam dini, büyük günahlar arasında saydığı sihri şiddetle yasaklamış, Kur’an-ı Kerim’de sihir yapanların ahiretten nasibi olmadığı ve bunu yapanların şerrinden Allah’a sığınılması gerektiği vurgulanmıştır. Hz. Peygamber (s.a.s.) de sihir yapmayı yedi büyük günah arasında saymıştır Cahiliye devrinde sihir/büyü çok yaygındı. Cincilik, kâhinlik, yıldızlardan hüküm çıkarmak, fal oklarına başvurmak, iplere düğüm atıp üflemek gibi işlemler yapılırdı. Müşrikler bu durumun da etkisiyle işi, Kur’an’ın bir sihir eseri olduğunu ileri sürmeye kadar vardırmışlardı Büyücülerin her şeyi bildiği, başaramayacakları şeylerin bulunmadığı şeklindeki inançlar İslam’a aykırıdır. Bu yüzden bazı müslüman bilginler, gerçekliği bulunmayan bir aldatmaca ve safsata olduğu gerekçesi ile büyünün gerçekliğini reddetmişlerdir. Sihire ve büyüye karşı en etkili çözüm, Allah’a sığınmak ve ona güvenmektir. Hz. Peygamber (s.a.s.), her şeyin şerrinden Allah’a sığınarak sürekli Felâk ve Nâssûreleri ile Âyete’l-kürsî’yi okumuştur. Ayrıca o, torunları Hz. Hasan ve Hüseyin’i (r.a.) nazar, büyü ve benzeri olumsuzluklardan korumak için şu duayı okumuştur:

“Her türlü şeytan ve zehirli hayvanlardan ve bütün kem gözlerden Allah’ın eksiksiz kelimelerine sığınırım.” Bunun yanında büyüye maruz kalan kimsenin, şifayı Allah’tan umarak güvendiği insanlara müracaatla kendisine Kur’an okutması ve dua ettirmesinde bir sakınca yoktur. Din İşleri Yüksek Kurulu 28 Eylül 1979 tarih ve 1883 sayılı kararında, Cenab-ı Hak’tan şifa umarak hastalara Kur’an-ı Kerim ve şifa ile ilgili dualar okumanın câiz, halkı kandırmak ve gaipten haber vermek amacıyla üfürükçülük yapmanın ise dinen yasak olduğunu belirtmiştir.

Peki büyüyü bozmak için bir hocaya gitmek caiz midir? Büyü nasıl etkisiz hâle getirilir?

Bu konuda olur olmaz herkese müracaat etmek doğru olmaz. İlmine ve takvasına güvenilen ve hiçbir maddi menfaat beklemeden, Allah rızası için insanlara yardım eden ilim sahibi kişilerin tavsiyelerine göre de hareket edilebilir.
Büyüye maruz kişilerin sıkıntısını kaldırmak için, yetkili bir kimsenin bunu kaldırmak için uğraşmasında sakınca yoktur. Bu işi yaparken masraflar çıkıyorsa, bunların da o kişiye ödenmesi caizdir. Ancak bu işi ticaret amaçlı yapanların, özellikle pazarlık yapanların Allah rızasından başka gayeler edindiği aşikârdır. Böyle bir şey yapmak caiz olmaz.

Kişinin Allah'a sığınması, iman ve ibadet konusundaki titizliği ile büyünün tesir etmesinde etkili olan şeytanın insana yaptığı telkinlere kulak asmaması, şeytanın insanlar üzerindeki etkisini azaltır ve büyünün tesirinden de korunmuş olur. Çünkü şeytanın yaptığı, sadece telkin yoluyla korkutmak, şüpheye düşürmek, vesvese vermekten ve temelsiz kuruntulardan, neticesi olmayan vaatlerden başka bir şey değildir.
şeytanın, etkisi altına alıp rahatsız ettiği kimseler, onun kendisine sokulmasına zemin hazırlayan ve bu işe meydan veren kimselerdir. Zira şeytanın, Allah'ın halis kulları üzerinde kesin bir etkisi yoktur. Bunu yapmaya çalışsa bile onlar, dua ve ibadetlerle, Allah'ın kitabını okumakla bu işin üstesinden gelirler. Zaten büyü ve büyücülük yapanlar hakkında indirilen âyetin sonunda da şöyle buyurulmaktadır.

Büyünün hakikat olduğu kabul edilince, herkese tesir etmesi de tartışılmaz. Ancak daha fazla tesir ettiği kimseler de mevcuttur. Bunlar da şeytanın vesvese ve evhamlarına önem veren ve bu tür şeylere açık olan kimselerdir. Böyle kimseler, daha çok kendi kendilerini bir saat gibi kurup hasta eder. Çünkü şeytan, insana sadece vesvese verir ve yanlışı doğru olarak göstermek ister. Aslında hiç de önemli olmayan ses veya görüntüleri kendince değişik şekillere ve seslere benzetenler evhamlı, itikadı zayıf, ibadeti ve zikri olmayan, Allah'a olan görevleri konusunda gevşek davranan ve ibadetlerini ihmal eden kimselerdir. Nitekim,âyette, bu hususlara işaret edilmektedir. 

Bütün bu saydıklarımızın dışında, büyünün tesir ettiği takva sahibi kimseler de yok değildir. Ancak, yüce Allah'a teslimiyet gösterilip tevekkül edildiği ve tam anlamıyla sığınıldığı, günlük evrad-ü ezkarlar okunduğu, günlük ibadetlere titizlikle devam edildiği, her gün birkaç sayfa Kur'ân-ı Kerim ve Kur'ân-ı Kerim'de Hz. Peygamber (asm)'in okunmasını tavsiye buyurduğu sure ve dualar okunduğu takdirde büyünün tesiri önlenebilir. Çünkü kötü niyetli kimseler büyü yapsalar bile, herkesin ve her şeyin üstünde mutlak güç ve kuvvet sahibi Allah vardır ki, O'nun gücü dünyanın bütün sihirbazlarının ve kendilerine yardımcı olan cinlerin ve şeytanların gücünden üstündür. Zira, kendisinde güç bulunduğunu iddia edenleri de yaratan Allah'tır. O dilemezse hiçbir şey olmaz.

Nasıl korunurum?

Nitekim, Hz. Peygambere yapılan büyü konusunda Cenab-ı Hak (c.c.) "Felâk" ve "Nas" surelerini indirip bunlarla dua edip kendisine sığınmasını istemiştir. Hz. Peygamber de öyle yaparak şifa bulmuştur. Böylece Peygamberimiz, büyücülerin gayretlerini neticesiz bırakmış ve arzularını kursaklarına tıkamıştır.

Birçok ilim ve bilgiye sahip insanlar eski çağlardan bu zamana kadar ilimlerini iyi yönde kullanmak yerine kötü amaçlara hizmet etmeyi tercih etmiş ve ilmini ticarete dönüştürmüştür. Yukarıdaki bilgilere dayanarak bu konuda yapılması gereken en iyi şey bu insanların tuzağına düşmeden İslam ışığında konuya çare aramak olacaktır.
 

Editör: Merve Kiraz