Roman, insanlık tarihinin en güçlü anlatım biçimlerinden biri olarak hem bireysel duyguları hem de toplumsal olayları aktarmada önemli bir rol oynar. Türk edebiyatında henüz roman türü gelişmemişken bile, halk hikâyeleri, destanlar ve meddah anlatıları bu türün habercisi niteliğindeydi. “Kerem ile Aslı”, “Ferhat ile Şirin” gibi aşk hikâyeleri ya da “Battal Gazi Destanı” ve “Dede Korkut Hikâyeleri” gibi kahramanlık öyküleri bu geleneğin örneklerindendir.
Zamanla evrensel bir form kazanan roman, gerçek ya da kurmaca olayları, karakterleri ve mekânları detaylı biçimde işleyen uzun bir edebi tür hâline gelmiştir. Hikâyeden farkı; daha kapsamlı olay örgüsüne, çok yönlü karakter analizlerine ve geniş zaman-mekân kurgusuna sahip olmasıdır.
Romanlarda tip ve karakter ayrımı yapılır. Tip, belirli bir özelliği ön plana çıkan ve genelleştirilebilen kişi iken, karakter daha bireysel, özgün ve çok boyutlu kişilerdir. Zaman, olayların yaşandığı gerçek zamanın yanı sıra, kahramanların geçmişine yapılan dönüşlerle “kozmik zaman” boyutunu da taşır.
Mekân da romanın temel yapı taşlarından biridir. Yazar, olayın ruhuna uygun ortamlar oluşturarak atmosferi güçlendirir. Ayrıca anlatıcı bakış açıları (kahraman, gözlemci, ilahi) ve çeşitli anlatım teknikleri (geriye dönüş, bilinç akışı, betimleme, diyalog, mektuplaşma vb.) romanı edebi ve estetik anlamda zenginleştirir.
Roman türü, yalnızca bir olay örgüsü sunmakla kalmaz; aynı zamanda düşünce, duygu, eleştiri ve estetik değerleri bir arada taşıyan çok katmanlı bir anlatıdır.





