Türkiye'nin en büyüleyici bölgelerinden biri olan Kapadokya, yalnızca peri bacalarıyla değil, aynı zamanda yerin altına oyulmuş dev şehirleriyle de dikkat çekiyor. Şimdiye kadar 150 ila 200 arasında yeraltı yerleşimi tespit edilmiş olsa da, bölge genelinde bu sayının çok daha fazla olduğu düşünülüyor.

Bu gizemli yapılar, volkanik tüflerin oyulmasıyla oluşturulmuş. Ancak hangi teknikle, nasıl bu kadar derinlere inildiği hâlâ tam olarak çözülebilmiş değil. Bazı yerleşimlerin kapasitesi 30 bin kişiye kadar çıkabiliyor. Bu nedenle büyük yapılar "yeraltı şehri", daha küçükleri ise "yeraltı köyü" olarak adlandırılıyor.

Sığınma Amaçlı Mühendislik: Tehlikeye Karşı Doğal Kale

Kapadokya, tarih boyunca pek çok saldırıya uğradı. Yeraltı şehirlerinin temel amacı, halkın bu saldırılardan korunabilmesi için geçici olarak sığınabileceği güvenli alanlar yaratmaktı. Bölgedeki evlerin çoğunun bu yeraltı şehirlerine gizli geçitlerle bağlı olması, sistemin ne kadar iyi planlandığını gösteriyor.

Kaya içine oyulmuş tuzaklar, dar geçitler ve geçilmesi zor odalar sayesinde düşmanların ilerlemesi engelleniyordu. Galeri ve koridorlar zamanla genişletilerek dev yerleşim alanlarına dönüştü.

İlk İzler Kimden? Hititler, Romalılar ve Bizanslılar

Kapadokya'da Prehistorik Döneme ait yaşam izlerine rastlanmasına rağmen, bu erken halkların yeraltı şehirlerini inşa edip etmediği kesinleşmiş değil. Ancak en azından kaya içine birkaç odalık sığınaklar oymuş olmaları kuvvetle muhtemel.

Hititlerin yeraltı geçitlerine ve gizli tünellere olan hâkimiyeti, bu şehirlerin ilk örneklerinde etkili olduklarını düşündürüyor. Bölgedeki bazı yeraltı yerleşimleri, Roma Dönemi kaya mezarlarıyla benzerlik gösteriyor. Bu da Romalıların da bu şehirlerin yapımında ya da kullanımında yer aldığını kanıtlıyor.

En Yoğun Kullanım Bizans Dönemi’nde

Yeraltı şehirlerinin en aktif kullanımı, Bizans döneminde oldu. MS 5. yüzyıldan itibaren bu şehirler özellikle dini gerekçelerle ve Arap-Sasani akınlarından korunmak için kullanıldı. Hristiyan halk, sürgü taşlarını çekerek düşmanlardan saklanıyordu. Düşman ise genellikle su kuyularını zehirleyerek yerli halkı yer üstüne çıkarmayı amaçlıyordu.

Selçuklular ve Askeri Kullanım

Kapadokya’daki bazı Selçuklu kervansaraylarının yakınlarında yeraltı şehirleri bulunması, bu yapıların askeri amaçla da kullanılmış olabileceğini ortaya koyuyor. Özkonak, Tilköy ve Pınarbaşı gibi yeraltı şehirlerinin konumu, stratejik açıdan dikkat çekici.

İlk Yazılı Kaynak: Ksenophon’un Gözlemleri

Yeraltı şehirlerine dair bilinen en eski yazılı kaynak, Antik Yunan tarihçisi Ksenophon’un “Anabasis” adlı eseridir. MÖ 4. yüzyılda Anadolu’yu gezen Ksenophon, insanların yeraltına oyulmuş evlerde yaşadığını ve bu yapıların dehlizlerle birbirine bağlı olduğunu yazmıştır. Bu da yeraltı yerleşimlerinin tarihini en az bu döneme kadar götürmemizi mümkün kılıyor.

20. Yüzyılda Bilimsel Araştırmalar

Alman araştırmacı Martin Urban, 1960’lı yıllarda yaptığı kapsamlı çalışmalarla yeraltı şehirlerinin MÖ 7-8. yüzyıla kadar uzandığını öne sürdü. Bu bulgu, yeraltı yerleşimlerinin tarihinin daha da derin olduğunu gösteriyor.

Binlerce Yıllık Sessiz Tanıklar

Kapadokya’daki yeraltı şehirleri, sadece birer arkeolojik kalıntı değil; aynı zamanda medeniyetlerin savaş, inanç ve hayatta kalma mücadelesinin sessiz tanıkları. Prehistorik Dönemden Bizans’a, Selçuklulara kadar pek çok medeniyetin elinde şekillenen bu şehirler, bugün hâlâ keşfedilmeyi bekleyen sırlarla dolu.

Muhabir: Merve Kiraz