Yıllardır okulların koridorlarında yankılanan "Ben matematikçi değilim" cümlesi, aslında bir yetersizlik itirafından çok, nesilden nesile aktarılan zararlı bir efsanenin sonucu olarak görülüyor. Eğitimciler ve psikologlar, matematiksel başarının anahtarının genetik bir yetenekten ziyade, doğru zihniyet, sıkı çalışma ve bu kökleşmiş yanılgıları yıkmak olduğuna dikkat çekiyor.

Yetenek Efsanesi Bir Kısır Döngü Yaratıyor

Üniversite profesörlerinden lise öğretmenlerine kadar pek çok eğitimci, öğrencilerin hazırlık seviyelerindeki farklılıkların, zamanla bir "yetenek" algısına dönüştüğünü gözlemliyor. İyi bir altyapıyla derse başlayan öğrenciler, ilk başarılarını genetik bir üstünlüğe yorarken, daha az hazırlıklı olanlar ise kendilerini "matematik insanı" olmamakla etiketliyor. Bu iki grup da gerçek nedenin "hazırlık" olduğunu fark edemeyince, başarılı olanlar daha da motive olup öne geçerken, başarısız olanlar umutsuzluğa kapılıp geri kalıyor. Böylece, matematiğin doğuştan gelen bir yetenek olduğu inancı, kendi kendini gerçekleştiren bir kehanete dönüşerek bir kısır döngü yaratıyor.

Zeka Gelişebilir: Purdue ve Dweck Çalışmaları

Purdue Üniversitesi'nden psikolog Patricia Linehan, öğrenme eğilimini belirleyen temel faktörün, kişilerin yeteneğe dair inançları olduğunu belirtiyor. Buna göre, becerinin çabayla artan bir nitelik olduğuna inanan öğrenciler sürekli gelişim gösterirken, yeteneğin doğuştan sabit bir özellik olduğunu düşünenler "varlık yönelimi" adını verdiği bir düşünce yapısıyla başarısızlığa mahkûm oluyor.

Psikolog Carol Dweck ve ekibinin yoksul öğrencilere yönelik yaptığı çığır açan bir çalışma da bu bulguyu destekliyor. Öğrencilere, zekânın ve beynin yeni bağlantılar kurarak geliştirilebileceği fikri aşılandığında, bu öğrencilerin ders çalışma tutumları ve notları gözle görülür bir şekilde yükseliyor. Bu sonuç, matematik dâhil olmak üzere her alanda başarının temelinde, öğrenmeye açık ve gelişebilir bir zihniyete sahip olmanın yattığını kanıtlıyor.

Kültür de Öğrenme Kapasitesini Şekillendiriyor

Matematik başarısızlığına dair bu kişisel inançların yanı sıra, toplumsal ve kültürel faktörlerin de öğrenme kapasitesini doğrudan etkilediği belirtiliyor. Örneğin, Doğu Asya toplumlarında başarı, doğuştan gelen yetenekten çok sıkı çalışmaya ve azme bağlanır. Nisbett'in "Zeka ve Nasıl Elde Edilir?" kitabında belirttiği gibi, bu kültürlerde başarısızlık karşısında daha çok çalışmak bir gelenek haline gelmiştir ve eleştiriler kişisel bir saldırıdan ziyade gelişim için bir fırsat olarak görülür.

Sonuç olarak, matematikte başarılı olamama düşüncesi bir yetenek eksikliğinden değil, zihinsel bir bariyerden kaynaklanıyor. Bu yanılgıyı aşanlar için matematiğin kapısı ardına kadar açılıyor ve bu durum, sıkı çalışmanın neredeyse her şeyi öğrenmenin anahtarı olduğunu gösteriyor.

Muhabir: Sümeyra İÇER