1960’ların ortalarında Sovyetler Birliği’nde görev yapan bir haritacı, Ukrayna üzerinde yapılan hava fotoğrafı analizleri sırasında sıradan gözlere gizli kalan devasa dairesel izler fark etti. İlk bakışta doğal şekillermiş gibi görünen bu izlerin, aslında insanlık tarihinin en eski şehirlerinden bazılarının kalıntıları olduğu ortaya çıktı.
Arkeologlar, bu dev dairesel yerleşimlerin Cucuteni–Trypillia kültürüne ait olduğunu belirtiyor. Yaklaşık 6.000 yıl öncesine tarihlenen bu yapıların, Mezopotamya’da ortaya çıkan ilk şehirlerden bile daha eski olabileceği düşünülüyor.
Bu yerleşimlerin en dikkat çekici özelliği, kusursuz bir dairesellik içinde planlanmış olmaları. Binlerce insanın barınabileceği büyüklükte olan bu yapılar, tarihçileri ve arkeologları hayrete düşürüyor. Bugünkü Ukrayna’nın merkez bölgelerinde yer alan bu "mega yerleşimler", şehir planlamasının ve organize topluluk yaşamının sanılandan çok daha önce başladığını gösteriyor.
Ancak bu devrim niteliğindeki keşifler, uzun yıllar boyunca uluslararası bilim çevrelerinden saklı kaldı. Bunun en büyük nedeni ise dönemin Sovyetler Birliği’nin kapalı yapısı ve Batı ülkelerinin Sovyet bilim insanlarına duyduğu güvensizlikti. Soğuk Savaş’ın gölgesinde kalan bu arkeolojik hazineler, bugün yeniden ilgi odağı oluyor.
Son yıllarda yapılan kazılar ve modern teknolojilerle elde edilen veriler sayesinde, Cucuteni–Trypillia kültürünün ne kadar ileri bir medeniyet olduğunu anlamak mümkün hale geldi. Arkeologlar, bu bulguların sadece Doğu Avrupa’nın değil, tüm insanlık tarihinin yeniden değerlendirilmesine neden olabileceğini belirtiyor.





