Şimdi bir Erzincan evinde oturup sabah kahvesini yudumlayan kaçımız, çocukluğumuzun aslında ne büyük bir 'lüks' olduğunu fark etti? Ekşisu'yun kenarında dondurma yemek, babanın arabasının arka koltuğunda 'maceraya' çıkmak... Çocukken en büyük derdimiz 'Müfettiş Gadget'ı kaçırmaktı. Oysa büyümek, faturaları ödemek, sıkıntılarla boğuşarak çözüm aramak, Erzincan trafiğinde direksiyon sallamak demekmiş. İşte yaşı 30'u geçen her Erzincanlının iç çekerek okuyacağı, o paha biçilmez kayıp lüksler...
Çocukluk Cenneti: Faturalar ve Sırt Ağrısı Olmayan O Masumiyet
Erzincan'da çocuk olmak, bugünün yetişkinliğinden çok farklıydı. O zamanlar fark etmediğimiz, şimdi ise hasretini çektiğimiz, adeta birer 'lüks' haline gelen o küçük ayrıcalıklar:
-
1. Her Köşe Başında Uyumak: Erzincan'ın yayla havası çarptığında, bir yaz akşamı komşunun bahçesinde, koltukta hatta misafirlikte bile anında uyuyakalırdık. Şimdi ise iş dönüşü yatağa girmek istesek o bile iki saat sürüyor. Birinin bize "Hadi biraz uyu" demesi, bugün paha biçilmez bir ikram gibi.
-
2. Isınma, Fatura Derdi Taşımamak (Faturalar SIFIR!): Kışın eksi derecelerde odun ve kömürlerle evlerin sobası yakılırdı da odun kömür nereden geldi? Kaç paraya alındı? Kim bunca yükü taşıdı? diye sormazdık. Sobanın sıcağının iliklerimizi ısıttığı bir yerde kıvrılıp o rehavetle uyuyakalmak bir lüksmüş, şimdi odun sobaları nostalji olsun diye köy evlerinde yakılır oldu. Işıklar açık unutulur, elektrik pahalı diye düşünmezdik. Soba kazanındaki sıcak su bitince umursamazdık. Çünkü bedelini ödeyen biz değildik. Şimdi ise kış gelmeden doğalgaz faturasını düşünüp, kazakla oturuyoruz. Çocukluk, ekonomik kaygıdan muaf olmanın Erzincan versiyonuydu.
-
3. Hızlı Metabolizma (Baklava - Börek Sınırsızdı): Bir kete, bir salçalı ekmek, üzerine de bir dondurma yiyip, yine de enerjimizden hiçbir şey kaybetmezdik. Şimdi bir kaç kaşık Gasefe (kayısı kurusunun tereyağı, şeker ve biraz suyla kaynatılmasıyla yapılan tatlı) bile "Acaba kaç kalori?" sorusunu akla getiriyor. O zamanki metabolizmamız Fırat Nehri gibi hızlı akıyormuş meğer.
-
4. Pazar Günü Öğlene Kadar Uyuma Hakkı: Eskiden Pazar sabahları alarm sesi yoktu. Ek mesaiye, pazara, markete yetişme derdi yoktu. Öğlene kadar uyumak, ardından annemizin hazırladığı mis gibi Erzincan ketesi kokusuyla uyanmak... Şimdi en sakin Pazar bile, telefon veya ertelenmiş sorumluluklarla erkenden başlıyor.
-
5. Sırt Ağrısı Bilmeyen Vücut: Ordu Caddesi'nden 13 Şubat Caddesi'ne kadar koşmak, Atatürk Parkı'nda saatlerce oynamak... Hiçbir hareketimizden sonra ağrımız olmazdı. Şimdi yanlış bir oturma pozisyonu bile boynumuzu iki gün tutuyor. Bedensel sağlamlığımız, o günlerin farkında olmadığımız en büyük servetiydi.
-
6. Hazır Yemek (O Anne Lezzeti): Okuldan eve geldiğimizde mutfaktan yayılan yaprak sarma veya etli tiritlerin, ekşililerin kokusu... Sofraya oturmak, hiçbir hazırlık yapmadan önümüzde hazır bir tabak görmek... Bugün en lüks restoranda yemek yemekten bile daha kıymetliydi. Şimdi hem pişiriyor hem bulaşıkları yıkıyoruz.
-
7. Planlama Derdi Olmadan Takılmak: Arkadaşlarla buluşmak için randevu gerekmezdi. Çünkü herkes mahalledeydi. Bazen arkadaşlarla evlerin merdivenlerine örtü sererek saatlerce oturmak bile bir eğlenceydi. Bugün bir arkadaşla buluşmak, kurumsal bir toplantı planlamak gibi, akrabalarla yapılacak oturmalarsa haftalar süren programlamalar gerektiriyor.
-
8. Üç Aylık Yaz Tatili: O mükemmel üç aylık yaz tatilleri... Köye gitmek, yaylada kalmak, derede yüzmek... Şimdi üç günlük izin bile bir planlama stresi demek. Çocukken tatil, takvimde sonsuz bir boşluktu.
-
9. Endişesiz Sağlık: Soğuk algınlığı annemizin yaptığı sade bir ıhlamur ile geçerdi. Annelerimizin vitamin takviyesi, bağışıklık sistemi panikleri yoktu. Çocukluk, vücudun kendini tamir ettiği, sağlığın garantili olduğu sihirli bir dönemdi.
-
10. Arabada Yolcu Olmanın Keyfi: Babamızın direksiyonda olduğu arabanın arka koltuğunda, camdan dışarı bakıp Munzur Dağları'na doğru hayaller kurmak... Şimdi direksiyon bizde ve trafik stresi, yakıt fiyatları ve park yeri derdiyle baş başayız.
Büyüdükçe anlıyoruz ki, asıl lüks; sırt ağrısız bir pazar sabahına uyanmak, fatura düşünmeden bir kahve içmek ve sadece o anda kalabilmekmiş. Belki de şimdi yapmamız gereken tek şey, biraz yavaşlayıp Erzincan'ın bu küçük lükslerini yeniden fark etmek. Peki ya sizin çocukluk lüksleriniz hangisi? Yorumlarınızı bekliyoruz...





