Türkiye'de icra edilen halk dansları her ne kadar Türklere özgü birer kültürel öğe olarak görülse de, bu oyunların tarihsel ve coğrafi geçmişi dikkat çekici izler barındırıyor. Bugün milli kültürümüzün ayrılmaz bir parçası olan bu danslar, aslında Anadolu topraklarında yüzyıllar boyunca gelişmiş, şekillenmiş ve zamanla Türkleşmiş oyunlardır. Bu nedenle, halk danslarımızın tamamıyla Orta Asya'dan getirilmiş olduğu varsayımı oldukça tartışmalıdır.
Örneğin, Bursa ile özdeşleşmiş olan ve kökeni genellikle Osmanlı'nın Bursa'yı fethi sırasında yapılan bir askeri gösteriye dayandırılan kılıç kalkan oyunu, düşündüğümüzden çok daha derin ve eski bir geçmişe sahip olabilir. Somut bir arkeolojik veya yazılı kanıt bulunmasa da, bu oyunun izleri antik mitolojik anlatılarda dahi karşımıza çıkıyor.
Antik Yunan mitolojisinde yer alan Kuretalar, bu bağlamda ilginç bir paralellik sunuyor. Kuretalar, ana tanrıça Rhea'nın rahipleri olarak bilinir ve tanrı Zeus'un korunmasında rol oynarlar. Rivayete göre Rhea, Zeus’u babası Kronos’tan saklamak için Girit’te bir mağaraya bırakır. Kronos’un ağlayan çocuğu duymaması için Kuretalar, kılıçlarını tunç kalkanlara vurarak gürültülü bir dans icra eder. Bu ritüel hem koruyucu bir görev taşır, hem de sembolik bir savaş oyunu niteliği taşır.
Kuretaların dansı ile günümüzde icra edilen kılıç kalkan oyunu arasında belirgin bir benzerlik olması, Anadolu ve çevresinde gelişen kültürlerin birbiriyle nasıl etkileşim içinde olduğunu gösteriyor. Bu bağlamda, kılıç kalkan oyununun yalnızca bir Osmanlı mirası değil, aynı zamanda bu toprakların kadim kültürel belleğinin bir yansıması olduğu düşüncesi makul bir varsayım halini alıyor.
Kültürler arasında zamanla köprü kuran bu tarz benzerlikler, geçmişin izlerini günümüze taşımakta ve bizlere halk danslarının yalnızca eğlencelik değil, aynı zamanda kolektif hafızanın yaşayan parçaları olduğunu hatırlatmaktadır.





