Roma Dönemi’nin en görkemli kentlerinden biri olan Smyrna (bugünkü İzmir), MS 177 yılında yaşanan büyük bir depremle yerle bir oldu. O dönem Balıkesirli hatip Aelius Aristeides’in yazdığı ağıt ve ardından İmparator Marcus Aurelius’a hitaben kaleme aldığı mektup, kentin kaderini değiştirdi.

Smyrna’nın güzelliği o denli etkileyiciydi ki, ünlü coğrafyacı Strabon bile “Bütün kentlerin en güzel olanı” diyerek bu kenti övmüştü. Ancak zamanın acımasız elleri, bu güzelliği bir gecede yerle bir etti. Aelius Aristeides, yaşanan yıkımın ardından kaleme aldığı 18. Söylev’inde kentteki kaybı şu sözlerle anlatır:

"Hey gidi, her şeyi getirip götüren zaman. Keşfettiğin bir kenti özene bezene kurup sonra hangi akılla yerle bir ediyorsun! Ey pınarlar, ey tiyatro, ey caddeler, ey kuytu sokaklar, ey herkese açık sahalar! Ey ihtişamlı ve görkemli agora!"

Bu ağıt sadece bir yas metni değil, aynı zamanda kentin yeniden doğuşunun da başlangıcı oldu. Aristeides’in İmparator Marcus Aurelius’a yazdığı 19. Söylev niteliğindeki mektup, retorik gücüyle Roma sarayına kadar ulaştı. Antik biyografi yazarı Philostratos’un aktardığına göre, mektubu okuyan imparator gözyaşlarına boğuldu. En çok etkilendiği cümle ise şu oldu:

“Batı rüzgarları ıssız topraklarda esiyor artık.”

Bu çarpıcı ifade, Smyrna’nın yıkımının sadece taş ve toprakla sınırlı olmadığını, bir uygarlığın kalbinin kırıldığını gözler önüne serdi. Marcus Aurelius, mektubun ardından kentin yeniden inşasını onayladı. Böylece Smyrna, Aelius Aristeides’in kelimeleriyle bir kez daha ayağa kalktı.

Depremin yarattığı fiziksel yıkımı bir hatibin kalbiyle aşan bu hikâye, aynı zamanda tarihte sözün ne denli dönüştürücü bir güç olduğunu da kanıtlıyor. Aristeides’in sesi, binlerce yıl öncesinden bugün hâlâ yankılanıyor: yıkımın karşısında diriliş, sessizliğin içinde bir feryat… ve yeniden doğan bir şehir.

Muhabir: Merve Kiraz