Orta Asya’nın sonsuz bozkırlarında yankılanan bir ses vardı ki, yalnızca kelimeleri değil, bir milletin tarihini, acısını ve dirilişini taşırdı. Bu ses, Kırgızistan’ın yaşayan hafızası Sayakbai Karalayev’e aitti. O, “Bozkırın Homeros’u” olarak anılan, Manas Destanı’nı 500.000 dizeyle ezbere bilen tek kişiydi.

Manas, sadece dünyanın en uzun destanı değil; aynı zamanda Kırgız halkının varoluş öyküsüdür. Bu epik anlatının diliyle büyüyen Sayakbai, destanı sadece ezberlememiş, her anlatımında ona yeniden can vermiştir. Onu dinleyenler bir hikâye değil, bir milletin kalp atışlarını duyumsardı. Sözleri, rüzgâr gibi içten ve derin; etkisi, toprak gibi köklüydü.

Karalayev’in anlatımı, klasik bir anlatıcıdan çok ötedeydi. Sahneye çıktığında sesi, yalnızca kelimeleri değil; hisleri, tarihsel belleği, mücadeleyi ve umudu da taşırdı. Onu dinleyenler, bir metni değil, bin yıllık bir yaşamı iliklerinde hissederdi. Bu yüzden halk arasında şöyle denirdi: “O, rüzgârın ezberlediği bir ses, toprağın hatırladığı bir hafızaydı.”

Sayakbai, sadece bir sanatçı değil; kültürel bir mirasın yaşayan kütüphanesiydi. Yazının henüz ulaşamadığı yerlere sözüyle köprü kurdu. Onun sayesinde Manas Destanı, sadece bir folklor değil; bir ulusun kimlik beyanı haline geldi.

Bugün hâlâ Kırgızistan’da, Karalayev’in sesi yankılanmaya devam ediyor. Her yeni nesil, onun anlattığı destanlarla kendi köklerine tutunuyor. Sayakbai Karalayev’in adı, yalnızca Manas’la değil; hafızanın gücüyle, sözün kutsallığıyla anılıyor.

Bozkır, onun sesiyle konuşmaya devam ediyor.

Muhabir: Merve Kiraz