Afrika Haritasındaki O Dümdüz Çizgilerin Gizemi Çözülüyor

Afrika haritasına bakarken dikkatinizi çekmiştir; adeta bir cetvelle çizilmiş gibi duran o keskin sınırlar. Çoğumuzun aklına, Avrupalıların kıtayı kendi kafalarına göre paylaştığı senaryosu gelir. Ancak yeni araştırmalar, bu basit karikatürün ardında çok daha karmaşık bir gerçeğin yattığını ortaya koyuyor. Emory, Washington ve Loyola üniversitelerinden siyaset bilimcilerin detaylı incelemeleri, 1884-85 Berlin Konferansı’nda belirlenen sınırların, sanılanın aksine, yerel koşulları ve tarihi unsurları bir ölçüde dikkate aldığını gösteriyor. Elbette bu 'dikkatin' amacı Afrikalıların refahı değil, Avrupalı devletlerin kendi çıkarlarını en verimli şekilde güvence altına almaktı.

Araştırmalar Ne Söylüyor? Cetvel mi, Çıkar mı?

Araştırmacılar, Afrika sınırlarının oluşumunu anlamak için iki temel yöntem kullandı. İlk olarak, haritalar üzerinden kapsamlı istatistiksel analizler yapıldı. Uzmanlar, sınırların ne ölçüde nehirler, göller ve kolonileşme öncesi devlet sınırlarıyla örtüştüğünü inceledi. Sonuçlar, o meşhur düz çizgilerin genellikle belirgin doğal veya tarihsel sınırlamaların olmadığı bölgelerde yoğunlaştığını ortaya koydu. İkinci yöntem ise, diplomatik belgeler, antlaşmalar ve sınır oluşum süreçlerinin nitel analiziydi.

Bu analizler, Avrupa güçlerinin bazı yerel sınırları gerçekten de gözettiğini ve bu sürecin tahmin edilenden daha fazla yerel etki içerdiğini gösterdi. Çizilen sınırların şaşırtıcı bir şekilde yüzde 62'si tarihi veya coğrafi referanslara dayanıyordu. Yani, cetvel her zaman tek başına sahada değildi; çıkar hesapları ve mevcut coğrafi-tarihi yapılar da sınırların şekillenmesinde rol oynadı.

Düz Çizgilerin Yıkıcı Sonuçları ve Geçmişin İzleri

Sınırlar her ne kadar tamamen keyfi olmasa da, sonuçları Afrika için birçok açıdan yıkıcı oldu. Yeni devlet sınırları, farklı etnik grupları parçalayarak birbirinden ayırdı. Bu durum, kültürel kopuşlara ve günümüze kadar süren iç çatışmalara zemin hazırladı. Araştırmacılar, etnik grupların parçalanmasının bile belirli bir sisteme ve düzene bağlı olarak yapıldığını savunuyor.

Ayrıca, o dönemdeki pre-kolonyal yapılar çok küçük ve parçalı olduğu için, daha duyarlı çizimler yapılsa bile bugünkü sorunların tam anlamıyla çözülemeyeceği belirtiliyor. Haritada gördüğümüz o düz çizgiler, sadece basit bir cetvelin değil, Avrupalı güçlerin çıkar hesaplarının ve Afrika'nın karmaşık tarihinin bir ürünü olarak karşımıza çıkıyor. Bu sınırlar, kıtanın kaderini derinden etkileyen ve günümüzde de etkisini sürdüren bir miras bırakmıştır.

Muhabir: Sümeyra İçer