MUMLA ARAR OLDUK…

Uzun zamandır unuttuğumuz, mumla arar olduğumuz, sihirli dünyada üstün ve örnek insan olmanın tek reçetesi, Edep ve Nezaket…

Aslında bu değerler bizim muhataplarımıza öğüt olarak verdiğimiz ancak sıra bize geldiğinde ıskaladığımız görmezden geldiğimiz, büyüklerimizden birer terbiye düsturu olarak aldığımız kavramlar.

Hâlbuki bireysel nezaketlerin ve edebin artması, neşv-ü nema bulması toplumsal tavra ve hayat tarzına dönüşür. Zaten, Dinimiz de insaniyeti, edep ve nezaketi telkin eder kul olana. Bunun için insaniyetli olmanın ilk şartı da nezaketli olmaktır.

Neslimizi, geleceğimizi kurtarmak istiyor isek, böyle bir derdimiz var ise ki, evet şikayetimiz çok, ancak dünyanın şaşaasına yenik düşen insanlık bu konuda da maalesef bir gayret içinde görünmüyor. Sosyal medyadan, sokaklara, statlara, oyun salonlarına kadar öfke kültürü hâkim.

Nesil nezaket çeşmesinden beslense, her anne ve baba kendi çocuğunu nezaket ve edep sütü ile emzirse, çeyrek ya da yarım yüzyıl sonra karşımıza nezaketin ve edebin başlara tac olduğu her derde ilaç olduğu, hakkaniyetin ve birbirini anlamanın bir gayeye dönüştüğü bir ülke olmamak için hiçbir sebep yok.

Böyle nazik, nazenin ve edep urbası ile donanmış bir toplumda çeteler cirit atamaz, ideolojiler insanı sınıflandıramaz ve kendi boyunduruğu altına alamaz.

Nazik ve edepli insan komşusunun mağduriyetinden, haksızlıktan, siyasi çıkar hesaplarından rahatsız olan insandır her şeyden önce. Çükü, kişinin kendisindeki küçük bir edep ve nezaket noksanlığının da bir haksızlık ve başkalarını incitme ve kırmaya sebep olacağından devamlı manevi hassasiyeti ile hayatı okuma ve anlamlandırma gayesi ile yaşar.

Ancak nazik ve edepli olmanın da bir yolculuğu, talim ve terbiyesi daha küçük yaşlarda verilmesi gerekir.

Nezaket ve edepten yoksunluğun neticesidir yaşanan buhranlar ve merhametsizlikler…

Yaşanan bütün toplumsal buhranlar, bela ve musibetlerde her fert hatayı kendisinde arayıp sorgulamaya başladığında ancak istikamet belirir.

Maalesef ki, insanlık kendi hatalarını örtmek için başkalarının hatalarına mercek tutmak, habbeyi kubbe yapıp birbirlerini, kırıp dökmek ve itibarsızlaştırmakla meşgul.

İnsanın mağduriyetine üzülen değil, başarılarına, maddi ve manevi zenginliğine sevinebilen insanların çoğaldığı dünyada herkese yetecek ekmekte var suda var…

İnsan biraz tefekküre yelken açsa, biraz olsun merak hislerini harekete geçirmiş olsa, kendisinin gen haritasının, nezaket ve edep şifreleri ile yazıldığını görecektir.

Aslında nezaketinde, edebin de ölçüsü var.

Heyhat ki, Kapılar, makamlar ve eşiklere kudret ve mana atfedenlerin, eğilip bükülenlerin, eşiklerde yüzüstü sürünenlerin nezaketsizliği ve edepsizliği her şeyin tadını ve tuzunu kaçırıyor.

Nezaket ve edep bulaşıcı aslında ancak, sayıca ağırlığı olmayınca, nezaketsizlik ve edepsizlik her köşe başını mesken tutuyor.

İnsanlık, ne zaman ki içindeki nezaketsizliği ve edepsizliği bir daha diriltmemek üzere gömebilecek bir çukur bulur ise, artık hastalıklarımız iyileşiyor demektir.

Ne güzel söylenmiş, Edep bir tac imiş Nur-i Hüda’dan,

Giy, o tacı kurtul her beladan…

Edep ve Nezaket, daha iyiye daha güzele, merhamete, hakkaniyete ulaşmak için, insan yaratılışına en uygun rejim biçimidir Vesselam.