Bu topaklar dünyanın en değerli ve en pahalı topraklarıdır. Birçok köşe yazımda dile getirmişimdir: “ Anadolu coğrafyası çok lüks bir coğrafyadır. Bu topraklarda yaşayanların da lüks olma zorunluluğu vardır.”  Diye.

 Gerçekten de; bu coğrafyada yaşayan insanların çok iyi eğitim almış olması ve bu coğrafyanın önemini, kıymetini çok iyi kavraması ve bu coğrafyaya layık olması gerekir ki; bu topraklar da rahat ve huzur içinde yaşayabilelim.

İnsanımızın şunu çok iyi bilmesi gerekir: Toprağımız,  canımız, malımız,  namusumuz, şerefimiz, ırzımız, nikâhımızdır. Kısacası adam gibi onurumuzla yaşamamız; bu toprakların  ne kadar çok değerli olduğunun farkın varmamıza, birilik ve beraberlik  içinde olmamıza bağlıdır. Bu beraberliğimizi koruyamadığımız takdirde; dağılır, talan edilir gideriz.

         Bastığımız bu toprakların her zerresinin bizde hakkı vardır: Bu toprakların tozunun, yemeğimizde ki tuzunun, çeşmesinden ve deresinde akan suyunun, dağının, taşının, göklerinde uçan kuşunun, yüce dağlarının doruklarında buz kesmiş soğuğunda tozan karının, yaylalarında açan bin bir çeşit, çiçeklerinin ve en  önemlisi uğurunda canlarını feda eden yüz binlerce şehidimizin ve atalarımızın ödediği bedellerin hakkı vardır.

Yakın tarihimiz, bunun örnekleriyle doludur. Bu örnekleri, yaşayan büyüklerimizden çoğumuz dinlemişizdir.

Bu yazıyı da bu örneklerden birini anlatmak için yazıyorum.

1960 lı yılların sonuna doğru yapılan bir seçimde, Tercan’ ın bir köyüne sandık başkanı olarak görevlendirildim. Daha yeni öğretmen olmuştum.  Bu görevimi çok önemsiyordum. O zamanlar; yol yok, araba çok az var. Birkaç İlçe Müdürlüğünün arabası var.   Onları da; yolların ulaştığı yakınlığa kadar bizleri götürmeleri için görevlendirmişler.  Yakın bir köye kadar arabayla gittik. Ondan sora yaya olarak, seçim torbası sırtımızda yürümeye başladık.  Nihayet köye vardık. Köy, çok kadim bir köy.  İnsanları çok iyi ve bazıları bu dağın başında olmalarına rağmen çok bilinçli. Beni çok iyi misafir ettiler. Nihayet akşama doğru sayımı yaptık. Seçim sonuçlarını tutanağa geçerken;  oyların çoğunluğu bir partiye ,5 oy da başka bir partiye çıktı. 

 Oylar açılırken; yanımdakiler : “ Bu Rıza Dayı’nın işidir” deyip durdular.

Allah! Allah! Bu Rıza Dayı’ da kim ola ki? Bütün köy aynı partiye oy verirken; bu adam; ne diye diğer partiye oy versin ve verdirsin? Köy Muhtarına Rıza Dayı’ yı tanımak istediğimi, daha sonra yola çıkabileceğimizi söyledim.

Biraz sora Rıza Dayı geldi.

“ Hoş geldin dayı. Sizi rahatsız ettim. Kusura bakmayasın”

 “ Estefurullah! Hocam! Buyur?”

“Benim ki merak. Herkes bir partiye oy verirken, siz niçin bir diğer partiye oy verdiniz ve verdiniz?”

“ Hocam! Bu ülke hepimizin.  Bizim insanımızın çoğu bunun farkında değildir. Biz neyin, ne olduğunu gördük. “ Birinci Cihan Savaşında ben, bu köyde ve 15- 16 yaşındaydım. Köyümüzde, savaş olduğu, yakında Rusların köyümüze de gelecekleri dedi koduları yapılmaya başlandı.  Ve bir gün Ruslar geldi. Köyün büyükleri korkmamamız gerektiğini, bizlere bir şey yapmayacaklarını söylediler. Gelen küçük bir birlikti. Köyün önde gelenleriyle konuştular.  Yediler içtiler daha sonra;   ambarlardaki unumuzu, mutfaklarımızda ki denimizi bulgurumuzu, peynirimizi, ne buldularsa aldılar. Katırlara, atlara, öküz arabalarına yüklediler. Ahırlarımızdan aldıkları besili hayvanları  da önlerine katıp götürdüler.

Kış boyunca kıt kanaat idare ettik. Bahar gelmeye başlayınca insanlarımız iyi belenemedikleri için ölmeye başladılar. Annem ve babam peş, peşe öldüler. Zavalılar yemedi, bana ve 13 yaşında ki kız kardeşime yedirdiler.   Onlara hep dua ediyorum ve beni affetmelerini diliyorum.

“Hayırdır affedilmek niye?”

“ Hocam! Çünkü bana emanet ettikleri bacıma sahip çıkamadım. Köyümüzde yiyecek tükenince; son kalan hayvanlar da kesilip yenince; açlığa mahkûm olduk. Köyümüzü herkes terk etmeye başladı. Herkes kendi canının derdine düşmüştü. En yakınımız bile bir boğaz daha istemiyordu.   Bacımla tek başımıza kalmıştık. Yakınlarımız gece, bize gözükmeden kaçmışlardı.  Bacımı aldım ve Tercan’a doğru yürümeye başladık.  Aç, acına saatlerce yol yürümeye bacım dayanamadı. Tercan’ ada çok az kalmıştı.  Bacıma, olduğu yerde beklemesini, benim gidip yiyecek bulup geleceğimi söyledim. Tercan’dan yiyecek bir şeyler bulup geldim. Bacım son nefesini vermek üzereydi. O son bakışları hiç aklımdan çıkmıyor. Dedi ve ağlamaya başladı. Hocam! Savaşa biz katılmadık ama katılanlardan çok bedel ödedik.  Bu oyları bu ülkenin birliği için verdik. ‘ Dedi.

Bana bir evladı gibi sarıldı ve vedalaştık. Ben de Rıza Dayıyı hiç unutmadım.  Allah mekânını Cennet eylesin.

Bunu asla unutmamalıyız! Bizlerin tek bir ülkesi var. Ve hepimiz aynı geminin yolcularıyız.