İşte kültürüyle, yöre halkıyla, yaşayış biçimiyle ‘Dadaş’ halkının efsaneleri;

Çoban Dede Ziyareti Efsanesi

"Çobandede ziyaretine çoklukla niyet tutanlar gider, ziyaret yanındaki sudan abdest alıp iki rekât namaz kılar ve kurban keserlerse dilekleri her neyse kısa zamanda gerçekleşir.
Kurak yıllarda köylüler yağmur duası için de burayı tercih ederlermiş."

En iyi çelik tencere takımları En iyi çelik tencere takımları

Ziyaretin Efsanesi; “Çok eski zamanlarda bu yerlerde çobanlık yapan birinin sürüsüne bir ejderha musallat olur. Her gün birkaç koyunu yemek suretiyle giderek sürüyü azaltır. Ejderha ile başa çıkamayacağını anlayan çoban Allah'a niyazda bulunarak söyle der:"Allahım, ejderhayı taş kes! Koçumu sana kurban edeyim". Çobanın dileği kabul olunur ve ejderha hemen taş kesilir. Fakat çoban sözünde durmayarak koçunu kesmeyi ihmal eder. Bunun üzerine çoban sürüsü ile birlikte taş kesilir. Şu anda efsanenin geçtiği yerde çobana, ejderhaya ve koyunlara benzeyen taşlar bir arada bulunuyor. Çoban taş kesilmeden önce değneğini ziyaret yerindeki suyun kenarına diker. Sonradan bu değnek yeşererek kavak olur. Kök salması ile de diğer kavaklar yetişir."

Gelin Geldi Efsanesi

Erzurum’da Ilıca istasyonun bugünkü yerinde vaktiyle bir göl olduğu, zamanla kaybolan bu gölün yerine şu anki istasyonun inşa edildiği aktarılıyor. Efsaneye göre;

“Çevredeki köylerden birinde güzel bir kız varmış. Bu kıza komşu köylerden bir delikanlı âşık olur. Kızında gönlü delikanlıda. Durumlarını ailelerine açarlar. Bu iki gencin evlendirilmesine karar verilir. Fakat araya delikanlının askerliği girer. Kız ile delikanlı murat alıp vermemeden ayrı düşerler. Kız baba evinde delikanlı asker ocağında kavuşacakları günü beklemeye başlarlar.

Bir gün köye delikanlının şehit olduğuna dair bir haber gelir. Gelinlik giymeyi bekleyen genç kız bu haber karşısında sarsılır. Ama elden ne gelir ki. Artık sevgilisi ölmüştür. Ağlamanın sızlamanın bir faydası yoktur.

Kızın yeni taliplileri olur. Babası bunlardan birine kızını verir. Düğün dernek kurulur. Davullar vurulup zurnalar çalmaya başlar. Gelin alayı vakti gelince gelinin atını çeker ve yola çıkarlar. Alay yolda bir gölün kıyısına gelince bir müddet dinlenmeye karar verilir.

Atından inip gölün berrak sularına dalgın dalgın bakan genç kızın aklı hep eski sevgilisindedir. Onu düşünmektedir. Gölün pırıl pırıl sularına bakarken onu sanki suyun içindeymiş gibi görüverir. Hemen doğrulur. Suya doğru koşmaya başlar. Suların sakin güzelliğini boza boza ilerler ve düğün alayındakilerinin şaşkın bakışları altında gözden kaybolur. Kafiledekiler her an gelinin sudan çıkacağını ümitle beklemeye başlarlar.

Gölde görülen her hangi bir değişiklik gelinin geldiğine yorulur ve bekleyenler "Gelin geldi! Gelin geldi!" diye söylemeye başlarlar. Gölde meydana gelen su hareketleri bu "gelin geldi!" "gelin geldi!" diye söylenen sözlerle daha çok hareketlenir."

Günümüzde de bu hareketlenme yani gölde ki dalgalanmalar bu sözler üzerine devam ettirilir. Gölün adı da Gelin Geldi Gölü olarak anılır.

Tortum Gölü Efsanesi

Erzurum Tortum ilçesinde bulunan Tortum Gölünün güzel bir efsanesi halk arasında şöyle anlatılır;

"Tortuma bağlı Uzundere Hars (Uludağ) köyünden bir çoban sürüsünü otlatırken, kulağına gaipten bir ses gelir...
-Geliremmmmmm...
Çoban şaşırır, sağına soluna bakar, hiç kimseyi göremez. Kendi kendine vehimlendiğini sanır. Akşama kadar bekler ve köyüne döner. Çoban ertesi gün yine aynı yerde aynı sesi bir kere daha işitir. Yine kimsecikler yoktur. Bu hadise üçüncü günde aynen tekrarlanınca çoban köyün büyüklerine konuyu açmak ister, konuşur. İçlerinden gün görmüş bir yaşlı köylü çobana der ki:
-Evladım, yarın da aynı sesi yine işitirsen, "Gel bakalım ne yapacaksın!" de bakalım ne olacak...
Dördüncü gün çoban ihtiyar köylünün dediğini yapar. Sesi işitir işitmez başlar bağırmaya:
-Gel bakalım, gel bakalım ne yapacaksın...
Çoban bu sözleri söyler söylemez eteklerinde sürüsünü otardığı dağın yarısı kopar ve aşağıdan akmakta olan Tortum Çayının önünü kapatır. Böylece bir tarafta göl meydana gelir, diğer tarafta da kayalardan taşan su Tortum Şelalesini meydana getirir."

Külhancı Baba

"Hamam sahibi, hamamında tellaklık yapan genç delikanlı Külhancı babayla dertleşmiş. Ben şimdi nereden külhancı bulacağım. Zor durumdayım, diye yakınmış.

Külhancı babada ustasını çok severmiş.
-Hiç üzülme. Git sende dinlen. Kırk gün bu hamamın sorumluluğu bana ait. Yalnız gözünün arkada kalmayacağına söz ver. Giderken dönüp arkana bakma bile. Kırk gün sonra çık gel. Ama sakın şaşırıp ta kırk günden önce gelme, sözünde durmazsan tüm çabam boşa gider, diye hamam sahibine tembihlemiş.

Hamam sahibi de:
- Bu deli oğlan bir şeyler kuruyor ama hadi hayırlısı. Dediğini bir yapalım bakalım, diye düşünmüş.
Gidip evine kapanmış. Yalnız her akşamüzeri hamama gelir hâsılatı Külhancı Baba'dan alırmış. Verdiği sözü tutar külhanı hiç dolaşmazmış.

Günler günleri kovalamış. Eskiden eşeklerle katar katır odunlar her gün hamam taşınırken; artık hamama kimsenin odun getirmez olduğu hamamcının ilgisini çekmiş.
-Yav, bu deli oğlan külhanı neyle yakar acep? İşin başına geçtiğinden beri hamama ne bir oduncu uğradı, nede bir eşeğin sırtında odun yüküne rastladım. Bu oğlan külhanı neyle ısıtır acep? diye meraklanır dururmuş.
Hamamcının merakı her gün biraz daha artmış. Günlerde 39'a dayanmış. Otuz dokuz da bir, kırkta bir diyerek artık dayanamıyorum gidip bakacağım demiş. Doğru külhana yollanmış. Bir de ne görsün su haznesinin altında bir tek mum yanmakta. Koca hamam bu mum ile ısınmakta.

Tam bu sırada içeriye Külhancı Baba girmiş:
- 39 gün bekledin de, bir gün bekleyemedin mi? Bir gün daha bekleseydin hamamı gaipten ısıtacaktım, demiş.
Yani hamamcı bir gün daha bekleseymiş yeraltında sıcak su fışkıracakmış ve hamam öyle çalışacakmış. Hamamcının aceleciliği ve merakı yüzünden Külhancı Baba'nın kerameti bozulmuş. Hamamcı çok pişman olmuş ama iş işten geçmiş. Hamamı mumla ısıttığını gelip görmeseymiş Allah'ta ona kudretten sıcak su gönderecekmiş."

Ilıca Söğütlü Köyü Balıklı Gölü Efsanesi

"Erzurum Ilıca ilçesi güneyinde ilçeye yakın 5-6 km uzaklıkta Söğütlü Köy’ünde Balıklı bir göl bulunur.
Bu gölde Anadolu’nun fethi sırasında buradaki Türk Akıncılarının savaşta su içerken arkalarından vurularak şehit oldukları ve Allah tarafından balık oldukları söylenmektedir.

Bir gün, köyden bir adam gölde tuttuğu balıkları eve getirir ve karısına balıkları kızartmasını söyler. Söyler ama bu balıklar balık değil balık gibi görünseler bile her biri Allah tarafından balığa çevrilen şehit akıncılar. Kadın balıkları tavaya koyar ve kızarmaya başladığında, kızaran balıklar tavadan kaybolur. Adam ve karısı gördükleri durum karşısında hayrete düşerler ve kendilerini korkudan dışarıya atarlar ve göle kadar giderler.

Kızartmaya çalıştıkları balıklar sırtları kızarık şekilde gölde yüzmektedirler. O günden sonra bu balıklar kutsal sayılır ve hiç kimse bu gölden balık tutmaz. Göldeki balıkların her birinin muhtelif yerleri yanık gibidir. Bunun tavadaki kızarıklıktan ileri geldiği söylenir."


 

Editör: Sena ERDOĞAN