Şiir dolu rüzgârlar geziniyordu şehirde. Ah eden adamlar anlayabiliyordu yalnızca rüzgârlardan. Boğazlardan soluk soluğa şiir geçiyordu. Coşkun dualarda şiirdi her nefes. Şehir rüzgârlarla sarsılıyordu. Rüzgârlarda şiir çağlıyordu. Geceler boyunca şiddetlenen dualardı şiirler.                

    Mısra mısra kan…

Boğazlar kan revan. Sesler titrek. Şehir, oluk oluk kan ile yıkanıyordu. Hüzünle sarsılan her beden, kan içinde kulaç atıyordu. İçinde yüzdükleri kan aynı; can farklı… Rüzgâr duvarlara, ağaçlar kan sıçratıyordu. Şehir, kan lekeleri ile yüzleşiyordu. Kediler, köpekler yavaş yavaş terk etti insanları. Kuşlar konmadı ağaçlara. Ağaçlarda kan lekeleri vardı. Çocuklar ağladı kuşlar için. Yaşlıların elleri havada; gözleri arkada kaldı. Ağlayarak can verdi insanlar. Göğüsleri sarsılarak ayrıldılar, kan dolu şehirden.

Rüzgâr esmez oldu. Şiirler, dualar kan oldu. Toprak kana doydu. Issız kaldı şehir. Boğulan insanlığın çığlığı duvarlara yapıştı. Şehrin vahameti çığlığı da boğdu. Bebekler ağaç dallarında kaldı. Anneler bebeklerinden ayrı…

Yaşayan tek yaşlı kaldırdı ellerini. Yeniden dua etti. Ağaçlar eşlik etti duaya. Dualar dua üstüne şehirden yükseldi. Arşa çıktı dualar. Allah’ın rahmeti duaya karşılık geldi. Baştan ayağa yıkadı şehri. Kalmadı duvarlarda kan lekeleri. Çığlıklar yok oldu. Şehrin çirkinliği her yağmur damlasında azaldı. Yağmurlar şiir yazdı şehrin taşlarına. Çocuklar büyüdü, şiirler taşlarda kaldı. Kuşlar ağaçlara konmaya başladı tekrar. Kediler, köpekler sokaklara döndü. Bebek sesleri karıştı dualara. Bebeklere büyüdü dualar.

Yaşlılar kanı anlattı çocuklara. Çocuklar daha çok dua etti. Çocuklar dua ettikçe çiçekler açtı. Çiçeklerle beraber bahar geldi.

Dua ile…