.

Eğitimsiz ve köksüz toplumlarda değer yargıları erozyona uğramıştır. Bunun için;  neyi, nasıl değerlendireceklerini, nasıl yapacaklarını ve nasıl yaşayacaklarını,çok daiyi bilemezler.

Basit bağlamlı bir kültüre, yakın olduklarından bu durum; onlar için önemli de değildir. Bunun için de bireylerarası bağlantılar kırılgandır. Arzu ve istekleri, hırs ve çıkarları, içgüdüleri doğrultusunda olmadığı hallerde ilişkiler;  kolayca bozulabilir.  Herkes bir tarafa çeker. Böyle toplumlar da birlik ve beraberliği, toplumun çıkarlarını gözetmek, ileri bir seviyeye taşımak çok zordur.

Böyle basit ve yoz toplumlar,ancak sloganlarla, yani şartlandırma metoduyla yönlendirilebilir. Böyle toplumlara mensup bireyler; bulundukları şartlara ve o anki çıkarlarına göre hüküm verirler.  Birkaç yıl sonrasını, asla düşünemezler.  Olayları tek bir açıdan değerlendirirler.  Diğer açılardan bakmak, akıllarına bile gelmez. Zaten baksalar da göremezler.   Daha çok gördüklerine değil, duyduklarına inanırlar. 

Yıllar öncesi bir seçimde Süleyman Demirel’in ekonomi kurmayı olarak siyasete adım atan, ekonomiden sorumlu devlet bakanı olan Tansu Çiller;“Herkese biri ev, biri araba “ olmak üzere iki anahtar vaat ederek seçimi kazanmıştı. 

Bu Arabaları:

-Nasıl verecek?
-Nasıl bir araba verecek?
-Parasını nasıl karşılayacak? 
-Arabaları nereden alacak?
-Ne zaman verecek?...Diye hiç kimse sorgulamamıştı. 

Hiçbir zaman unutmayalım ki; 100 Yıl Önce, Osmanlı İmparatorluğu da bir sloganla yıkılmıştı: “Yaşasın Hürriyet. Kahrolsun İstibdat”

Yüksek bağlamlı kültürlere sahip toplumlarda;  bireyler arasındaki bağlar göreceli olarak çok güçlüdür ve bu nedenle, bireysel çıkarlar genellikle toplumun çıkarları uğruna feda edilebilir. Böyle toplumlarda değer yargıları yozlaşmamıştır. Bireyler; neyegöre ve niçin yaşadıklarının farkındadırlar. Bulundukları şartlara göre değil, geleceği göz önünde bulundurarak karar verirler. Yıllar sonrasına göre planlama yaparlar. Duyduklarına hemen inanmazlar. Duyduklarını her açıdan değerlendirirler.   Duyduklarından çok, gördüklerine inanırlar. Onların tek bir sloganı vardır: “Ayinası iştir kişinin, lafa bakılmaz.” 

Bir toplumun değer yargıları; o toplumun nirengi taşlarıdır.  O toplumun bireylerinin; neye göre, nasıl yaşayacağını belirlerler. Bu değerler; tarihler boyunca denenmiş, büyük kitleler tarafından kabul görmüş, toplumların refah ve huzur içinde yaşamalarını sağlamış;  örf, adet ve geleneklerdir.

Yıllardır, toplumumuza efendilik etmeye çalışan, aydın geçinen ve bir türlü kimebenzediklerine karar veremeyenler; bu milletin değerlerini yok etmeye çalıştılar. Örf, adet ve geleneklerini, hep gözden uzak tutmayı başardılar. İnsanı, insan olmaktan çıkaran değerleri, hep gündemde tutmanın gayret içinde oldular.

Tele- Vole kültürüyle,  basit, hiçbir bedii zevki, derinliği olmayan ve yüce amaca hizmet etmeyen iğrenç dizilerle;insanımızı yozlaştırdılar.
Hiç durmadan ve bütün güçleriyle de bu çalışmalarına devam ediyorlar. 

Toplumumuzun halini ve yetişen meyveler, hep birlikte görebiliyoruz.

Ancak aydın geçinen, aydınlıktan hiç mi, hiç haberleri olmayan bu efendiler, unutmasınlar ki;  İnsanı, insan yapan değerlerin hüküm sürmediği bir toplumdakendilerini ne kadar korurlarsa korusunlar;ne kendileri, ne de çocukları; rahat ve huzur içinde olamayacaklardır.Çünkü “Kalp paraların geçerli olduğu bir piyasada, hiç kimse gerçek altın parayla alış veriş yapamaz.”     “Çamurlu yollarda, hiç kimse; paçalarını çamur etmeden, yürüyemez. 

Unutmayalım ki; hepimiz aynı geminin yolcularıyız.”